Part 43 - Sahiplenmek

79.8K 3.4K 48
                                    

Batuhanla tek kelime etmeden yürürken kafamda binlerce soru dönüyordu. Ne ara bu kadar çok şeyi biriktirmiştim içime?

"Muhabbetine doyum olmuyor"

Dalgınlığımdan sıyrılıp ona döndüm. Gözlerindeki samimiyet dudaklarımın hafifçe kıvrılmasına sebep oldu. Böyle kalmayı, değişmemeyi nasıl başarıyorsun diye sormak istedim ama vazgeçtim. Gözlerine bakıp tekrar gülümsedim.

O farklıydı, Bulut gibi değildi. Bütün iyi özellikler onda toplanmış gibiydi sanki. Kimin yardıma ihtiyacı olsa koşuyordu. Düşününce başkası olsa şu an benimle konuşmazdı. Bana olan hislerini biliyordum, bakışlarından hissediyordum her şeyi. Bilmeme rağmen şu an Bulutlaydım. Dışarıdan bakınca pek hoş görünmediği kesindi ama nedense onun umurunda değil gibiydi.

"Bulut'un nesi var?" dedim aklımdaki düşünceleri savarak.

Bu kez susma sırası ondaydı. Hafifçe tek kaşını kaldırıp başını kaşıdı. Gözlerime bakmamaya çalıştığını hemen fark ettim.

"Ya da belki sorumu değiştirmeliyim. Bilmiyorum. Unut gitsin." dedim daha fazla baskı yapmayarak.
Sorumu geri çekmeme şaşırmış gibiydi. Sabah Bulut efendi tarafından bir güzel paylanmıştım zaten. Batuhan öyle bir şey yapmazdı ama soru sordukça Bulut'u hatırlıyordum ve sinirim bozuluyordu.

"Pelin.." dedi bir defa daha beni düşüncelerimden uzaklaştırarak. " Bir şey saklamaya çalışmıyorum, sadece önemli bir şey yok"

Yüzümde buruk bir gülümseme oluşurken bakışlarımı yoldan ayırmadım.

"Önemli değil Batuhan. İlk defa benden bir şey saklamıyorsunuz"

Söylediğim an pişman oldum. Bir nevi Bulut ile kardeş olduklarını bana söylememesine vurgu yapmıştım ama zaten bu yüzden üzüldüğünün farkındaydım. Bilerek saklamamıştı sonuçta. 

"Özür dilerim, onu kast etmemiştim" dedim konuşmasına fırsat vermeden.

Bir süre daha konuşmadan yürüdük. Dakikalar sonra okulun kapısındaydık zaten. İçeri girerken Bulut yine kafamı işgal etmeye başlamıştı. Kesin yine bir yerden çıkacaktı ve sabah olanları hatırlayıp sinirlerim alt üst olacaktı. Hem zaten mecburdum onu görmeye, bugün kafilenin son günüydü.

Batuhan'a en samimi gülümsememle veda ettikten sonra bahçedeki kalabalığın arasında daldım. Bulut'tan önce grubumu bulup onlarla vedalaşmam daha iyi olurdu, şayet insanların Bulut'a olan tavrımı üstlerine alınmasını hiç istemiyordum. 

Ben onları bulmadan Audrick beni buldu.

"Hoşgeldiin" dediğinde fazla neşeliydi. Enerjisi karşısında gözlerimi devirmeden edemedim. Saniyesinde belime sarılıp beni diğerlerinin yanına sürükledi. Gözlerim Bulut'u ararken Audrick kaçacağımı anladı ve beni daha fazla kendine çekti. İster istemez gerilmiştim, hayır insan hiç mi önceki olaylardan ders çıkarmazdı? Bulut gibi bir belayı başlarına almaya bu kadar hevesli olamazlardı.

Bulut'un olmamasından istifade ederek rahat rahat konuştum hepsiyle. Belki de uzun bir süre için son kez Almanca konuşuyordum ne de olsa.

Tabi bu süreç içinde defalarca uzaklaşmaya çalıştım ama her defasında belimi tutan güçlü kol engel oldu. Çocuk basketçiydi sonuçta, kolları fazla güçlüydü. Yine de son bir kez daha şansımı denedim. Sonrasında her şey çok hızlı gelişti.

Bulut'un gruptakileri selamlayan sesini duyduğumda irkildim. Anında Audrick'in kolunu belimden çekip beni sağ tarafına aldı. Yine aynı durumdaydım, tek fark bu kez bana sarılan Bulut'tu. Neşeli olan Audrick'e kıyasla fazla sinirliydi ve bu beni daha fazla geriyordu.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin