Part 7

99.1K 5.2K 483
                                    

Yarın bölüm paylaşıp paylaşamayacağımdan emin değilim, bir sınava girmem gerek çünkü. Multimedia'da Pelin var. İyi eğlenceler! :)

Bütün gün Batuhanla birlikte olmak garip hissettirmişti. Yakışıklı, anlayışlı ve kafa dengiydi ama nedense bir şeyler ona yakınlaşmamı engelliyordu. Belki senelerdir kendimi korumak için geliştirdiğim refleks yeni insanları tanıdıkça gün yüzüne çıkıyordu ama gerçek belliydi. Batuhan’a karşı bir şeyler hissetmek üzereydim ve kendimi tutuyordum. Ahh, bir de bana baktığında bal kavanozuna düşmüş gibi olmasam…

Hafif bir titremeyle düşüncelerimden kurtuldum. Böyle aptalca şeyler düşünmeyecektim bir daha. Şurda geleli kaç gün olmuştu hem, önce tanımak lazımdı insanları. Ama kendisini benim için feda etmişti. Bunu da unutamazdım. Yoksa bana karşı...

Kafamı sağa sola sallayarak gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Ders bitmek üzereydi ve ben resmen hayal alemindeydim. Halbuki İstanbul’a geliş amacım belliydi, yaptığım şeyler resmen saçmalıktı. Derslerime odaklanmalıydım.

Tekrar titrediğimi fark ettiğimde oturduğum sırada iyice büzüldüm. Eylülün son haftasındaydık, hava gayet güzeldi ama psikolojikmen üşüyordum. Telefonumun saatine bakmamla zilin çalması bir oldu. Eşyalarımı toplayıp sınıftan çıktım ve spor salonuna doğru yürümeye başladım.

Koridor bitiminde Özge’yi görünce durdum. Yüzünde buruk bir gülümsemeyle bana yaklaştı.

“Nasılsın?” dediğinde gülümsemesi belirsizleşti.

Muhtemelen sabah Batuhan ile görmüştü beni ve ona bir şey söylemediğim için kırılmıştı. Hazal için de aynı durumun söz konusu olduğuna emindim. O yüzden kimseyi kıvrandırmadan direk açıklama yapmak istedim.

“Özge biliyorum bana kırılmışsınızdır ama gerçekten Batuhan ile aramda bir şey yok. Son birkaç günde başıma çok değişik şeyler geldi ve adımı temize çıkarmam gerek.”

Cümlemi bitirdiğimde gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. “Nasıl yani, ne oldu ki?” diyebildi kısık bir sesle ama şimdi anlatmaya gerçekten niyetim yoktu. Akşama kadar sabredebilirlerdi.

“Yurda geldiğimde anlatacağım hepsini. Şimdi spor salonuna gitmem gerekiyor, hocanın sağını solunu bilmiyorum. Geç kalırsam kızabilir.” Dedim ve yanağına bir öpücük kondurarak konuşmasına fırsat vermeden merdivenlere koştum. Bugün gerçekten fazlasıyla drama yüklüydü ve daha fazla rol yapmaya halim kalmamıştı. Tek istediğim biraz kafa dinlemekti.

Soyunma odasına gittiğimde çantamı kabinlerden birine attım ve içeri girip kapıyı kapattım. Sırtımı duvara yasladıktan sonra iç çekip kendi kendime sabırlı olmam için telkinde bulundum. En azından Batuhan için biraz daha rol yapmalıydım. Çocuk o kadar çabalamıştı sonuçta beni kurtarmak için. Emeklerini hiç edemezdim.

Tam rahatladığımı düşünürken soyunma odasına birileri girdi.

“Batuhan bir de, şoklardayım. El ele görmüş herkes.” Cümlesini duyduğumda konuşmanın ana karakteri olduğumu anlamam uzun sürmedi.

“Evet, Limon’da da Arda’dan korumuş kızı. Nasıl tanıştılar acaba?”

“Onu bunu bilmem de bir an Bulut’a yazıyor sandım, sadece ben değil herkes öyle düşünüyordu. Nasıl döndü bir anda anlam veremedim.”

“Bulut’a yazsaydı Irmak onu yaşatmazdı.”

Bunlar gerçekten gerizekalıydı. Zaten biraz akıllı olsalardı kabinlere bakarlardı dolu mu diye. Hem zaten konuşmanın anlamsızlığı beni benden almıştı. Irmak kimdi ki beni yaşatmıyordu? Dağ başı mıydı burası, okumak için geliyordu insanlar buraya. Gözlerimi devirerek dinlemeye devam ettim.

“Zaten Bulut kim o kim, arada dağlar var. Güzelliği beş para etmez.” Dediğinde kabinden çıkmamak için kendimi zor tuttum. Alıp başınıza çalın Bulut’u demek istedim ve nefesimi tutmakla yetindim. Dışarı çıksam kavga çıkaracağımdan adım gibi emindim çünkü.

“Naaaz, Bengi hadi bekliyorum. Bulut’un antremanı başlayacak.”

Son cümleden sonra taşlar yerine oturmuştu. İçeridekiler Naz ve Bengi’yse  onları çağıran da Irmak’tı muhtemelen. Defolup gitseler de rahat rahat giyinsem diye dua ettim içimden.

Birkaç dakika sonra gerçekten de defolup gitmişlerdi. Hızlıca üzerimi değiştirip saçımı tepeden topladım. Ok ve yay çantamı da alıp spor salonuna doğru yürümeye başladım. Aptal kızlar gerçekten sabrımı taşırmışlardı. Herhangi birine çok rahat patlayabilirdim.

Salona girerken tek dileğim kimsenin bana bulaşmamasıydı. Aksi takdirde olacakları düşünmek dahi istemiyordum.

Henüz kimse gerçekten ters tarafımı görmemişti.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin