Bir Boncuk Hikayesi - 62. Bölüm

1.5K 182 40
                                    

Arkadaşlar merhaba,

Geç de olsa finale doğru bir yeni bölümle daha beraberiz. Detaya girmeyeceğim ama zor bir hafta geçirdim, bu yüzden mecburi olarak ufak bir ara daha vermiş olduk. Lafı fazla uzatmayacağım ama şunu bilin ki ciddi ciddi sizi çok özledim 🙈

Bölüme geçiyor, keyifli okumalar diliyorum.

*

Kader denen garip oyunun 2. perdesi başlamıştı. Üzüldüm lan beyler. Çok üzüldüm. Uzun süre göremeyeceğim o çok sevdiğim kadına bir elveda bile diyemeden gitmişti. Oysa ki sarılsaydım bi kocaman, koklasaydım, içime çekseydim kokusunu ne olurdu ki amk. Olmadı ama. Uzaktan bile göremedim onu. Uçağın arkasından el salladım sadece.

Elimdeki fotoğraf albümü ve çikolatayla döndüm geri. Ayaklarımı sürüye sürüye yürüyordum. Derken sapsarı saçları iki yandan toplanmış çok tatlı bir kız çocuğu koştu bana doğru. Paytak paytak geliyordu. 2-3 yaşlarındaydı. Geldi ve o bütün tatlılığı ile tam tam karşımda durdu. Elimdeki renkli çikolata kutusuna bakıyordu.

Çocuk o kadar tatlıydı ki istemsizce güldüm. Hiç düşünmeden verdim elimdeki rengarenk kutuyu çocuğa. Sevinçle aldı kutuyu elimden. Derken annesi olduğunu tahmin ettiğim genç kadın koşar adımlarla geldi yanımıza.

- Kızım çok ayıp. dedi kızın elindeki kutuyu çocuk istemese de elinden alıp bana uzatarak.

- Yoo yoo kalabilir. dedim.

- Ama alışmasın. dedi kadın.

Çocuk Eylül gibi dudaklarını büzmüş yere bakıyordu.

Kıyamadım.
- Üzüldü ama. dedim.

Kızına baktı kadın ne yapacağını bilemeden.

- Çikolata var zaten içinde, sahibini mutlu edemedim, kızınızı üzmeyelim bari. dedim.

- Peki. diyerek kutuyu aldı kadın mahçup bi şekilde elimden.

Çocuğa verdi. Sevinçle aldı kutuyu çocuk. Eylül gibi gülüverdi bu sefer. Kadın teşekkür etti ve kızını alıp gitti.

Arabaya döndüm ben de. İsteksizce çalıştırdım arabayı ve sürdüm İzmit'e doğru. Yavaş yavaş, düşüne düşüne, özleye özleye geldiğim için yaklaşık 2 saat kadar sürmüştü yol. Umut'u görmek için eniştemi aramayı düşündüysem de saat çok geç olduğu için rahatsız etmek istemedim. Mecburen döndüm eve. Uykum vardı ama kafam yine çok doluydu. Eylül'ün bu şekilde gidişi bana çok koymuştu.

"canım?" diye bi mesaj geldi tam yatacakken.
"efendim?" dedim soğuk soğuk.
"uçak rötar yaptı, yeni indik, şarzım bitti, arayamadım seni" dedi.
"sorun değil, sağ salim vardın ya" dedim.
":)" gönderdi sadece.
"nerde kalacaksın?" dedim.
"bu gece bi arkadaşımda kalıcam, yarın ev ya da yurt ayarlıcam" dedi.
"yurt daha iyi olur, daha rahat edersin" dedim.
"bakıcaz bakalım" dedi.
"peki iyi geceler, dikkat et kendine" dedim.
"sen de" dedi.

Çekyatta döne döne zor da olsa uyudum. Ertesi gün her zamanki saatte uyandım, ama direk durağa gitmeyecek, daha öncesinde konuştuğumuz gibi Eylül'ün evini boşaltıcaktım. Eylül kira, fatura gibi işleri zaten önceden halletmiş ve özel eşyalarını götürmüştü ama buzdolabı, çamaşır makinesi gibi bir zamanlar kendi ellerimle taşıdığım eşyaları şimde yine ben boşaltıcaktım. Çok garip bi duyguydu lan beyler.

Arabayı durağın oraya park edip Eylül'ün bana bırakmış olduğu anahtarla çıktım eve. Kapıyı açtım.
ama evde 2 kişi vardı yukarı çıktığımda. Biri bizim mahalleden bildiğim Eylül'ün ev sahibi, diğeri de eve bakmaya gelen muhtemel kiracıydı. Şaşırdık birbirimizi görünce. "Sabahın bu saatinde ev mi gösterilir amk, acelen ne" dedim içimden.

Bir Boncuk HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin