•2.BÖLÜM• "Günahsız"

Start from the beginning
                                    

Hem ne yapacaklardı ki? Ya da bir şey yapacaklar mıydı? Sanmıyordu.

İnsanların umursamaz olduğunu en başta annesi öğretmişti ona bu hayatta.

Annesinin bile sevmediği veyahut sevemediği zavallı benliğini kim kabullenebilirdi? Kim sevebilirdi ki onu? Kimse.

Cevapları acıtan soruları, kendine sormayı bıraktı ve eski püskü, kolunda Halil'in söndürdüğü sigara izlerini kapatacak kazağı sütyeninin üzerine geçirdi. Annesinin giydiği açık kıyafetlerin inadına, kapalı kıyafetleri seçiyordu Eva.

Annesi nasıl açık seçik gösteriyorsa barda çalışan kadın kimliğini, Eva da utançlarıyla o kadar örtünüyordu yediği dayakların izlerini kapatmak adına.

Saçlarını, dişleri yer yer kopmuş, ahşap bir tarakla tarayıp at kuyruğu yaptı. Gözaltları daha mor olmuştu düne nazaran. Az uyumuştu, annesini beklerken. Sadece 3 saat.

Siyah kot pantolonu üzerine geçirdi ve yün çoraplarını giyerek, odadan ayrıldı. Salona girmek bile istemediğinden askılıktaki montunu hızla üzerine geçirdi ve çantasını omzuna astı.

-Ben çıkıyorum." Dedi güçsüz, ince ses tonuyla. Annesi aniden yanında belirdi. Okula yolculamak için yapmadığı belliydi. Bu tarz şeyleri normal anneler yapardı, o değil.

-Al şunu." Dedi elindeki eski model telefonu Eva'nın eline tutuşturarak. Şaşırmıştı Eva. Telefonu yoktu ve annesi şimdi kendi telefonunu ona veriyordu. Şimdiden içinde beliren şüphe ve belirsizliğin getirdiği, son derece tanıdık duygu olan korku vücudunu örümcek ağı gibi sardı.

Gözlerini devirdi kadın. "Bakma öyle salak salak. Bugün yanında olsun, aradığımda aç. Bir yere gelmeni isteyeceğim. Geleceksin." Yanlarına gelen Halille gerildi Eva. Gözlerini kırpıştırırken, odağı annesiydi, o adam değil. Ama yine de o pis gülümsemesini yüzünde hayal edebiliyordu.

-Nereye? Neden?" Aldığı cevap tekrar bir göz devirme olunca pes etti her zamanki gibi. Annesini nasıl çok sevdiğini anlamazdı belki mahalledeki kimse, ama o tek kimsesiydi.

Kimsesizliğe kalan son adımı, annesi sayesinde atmıyordu. Ona da tutunamazsa hiç olacaktı. "Tamam anne. Gelirim." Dedi ve kapının kulbunu indirip, evden ayrıldı.

Okula doğru ezberlediği yolu yürümeye başladı köşedeki simitçiden aldığı simidiyle beraber. 30 dakikalık yürüme mesafesi sonucunda vardığı okul kapısından içeri girerken, gözü karşısından kendisine doğru yürüyen Ferit'e kaydı. Genç, sadece bir baş selamı verip yanından geçtiğinde gülümsedi.

Demek ki ondan nefret etmiyordu.

Suçlu olmadığını bildiğini, bilmek çok güzeldi. Okuldaki yaprakları süpüren hizmetliyle konuştu, bekçinin öğretmenlerin araçlarını park etmesi hakkında söylenmesini sabırla dinledi ve sınıfına doğru giden merdivenleri usul usul çıkmaya başladı.

Bu sırada koridorda duyduğu zil sesini başta garipsese de, kendisinden geldiğini anladı ve parmakları montunun cebindeki tuşlu telefonu kavradı. "Aç" yazılı kısma basarak aramayı cevaplarken, korkuyla kulağına götürdü aleti.

-Alo?" Cızırtılı bir sesten sonra duyduğu donuk, erkek sesi algılarını açarken, algıladığı cümle kafasının duvarlarında yankılandı.

-Alo...Annen. Hastanede. Kaza geçirdi. Durumu ağır..." kulakları uğuldamaya başladı.

Kelimeler zihninde döndü, döndü, döndü. Girdap haline geldi.

Uçsuz Bucaksız (THB-2)Where stories live. Discover now