59 dakika "ihanet" - 26 / devam

67 14 0
                                    

"O kadar çok şey oldu ki! dedi Şeniz, heyecandan artan sesini kontrol etmeye çalışarak. "Ekip havaya uçtu, eski bir cinayet sorgulandı, zarfta tekerlemeler geldi, eski çalışanlar öldü..."

"Anlamadım?" dedi Neriman, Şeniz'in hızına yetişemeyen bir şaşkınlıkla. Şeniz tek tek anlattı sonra bildiklerini. "Hepsi mi?" dedi Neriman yutkunarak, alev alev olmuştu yanakları. Dinledikçe duyduklarını yorumluyordu bir yandan. "Aileden birisi değil o zaman..." dedi kendinden emin bir sesle. "Ama babanla bir meselesi olduğu, onu iyi tanıdığı, eskiden tanıdığı kesin!"

Kısa bir sessizliğin ardından tekrar söze girdi Neriman; "Şu tekerlemeler neydi hatırlıyor musun?" diye sordu önündeki kağıda bir şeyler karalayarak. "Renk temalı sözlerdi!" dedi Şeniz, "Treni ve Eskişehir'i oradan buldu babam! Dediğim gibi biri de Fransızca!"

"Tamam!" dedi Neriman, önemli bir detay yakalamış olmanın sevinciyle, "Kadın da Fransızca biliyor demek!"

"Hoş hayatı boyunca konsoloslarla, ateşelerle ahbaplık etmiş birinin Fransızca bilen yakını da çok olur!" dedi sonra gözlerindeki ışıltıyı yitirerek. "Kadın mutlaka bir ipucu vermiş olmalı ama babana!"

"E işte seninle bir şarkımız vardı demiş ya babama!" dedi Şeniz atılarak. "Ya Cahit romantik adamdır ama öyle şarkılar filan hediye etmez ki kimseye!" dedi Neriman gülümseyerek. "Valla babam da şaşırdı zaten!" dedi Şeniz, "Oradan buldu zaten Sevda'yı, ona da sen yok dedin!"

"Bir dakika, bir dakika!" dedi Neriman, anlayabilmek için uğraşarak, "Kadın babana direkt bir şarkımız vardı mı demiş telefonda?" "Evet!" dedi Şeniz bir kez daha, dakikalardır aynı şeyi söylüyor olmanın çırpınmasıyla "Hatırlıyor musun diye sormuş hatta!"

Buluşma saatinden yirmi dakika önce gelmişti Cahit buluşma yerine. Karşı tarafa olası bir hazırlık imkanı bırakmamak için böyle yapardı genelde. Beykoz taraflarında eski bir orman eviydi burası. Bahçe kapısını açtı, şöyle bir etrafına bakıp içeriye girdi, ağaçlar hâlâ ıslaktı. Yağmur sonrası sessizlik vardı ormanda, arada tek tük kuşlar ötüyor, en çok da küçük çılıbıtların sesi duyuluyordu. Halkalı yağmur kuşu da denirdi adına. Görebilmek için baktı Cahit gözlerini kısarak. Kamufle olmayı iyi bilirdi küçük çılıbıtlar; yuvası, yumurtaları, kumların arasında yok olurdu. Seneler önce Beykoz'a ilk geldiğinde süslü tombul gövdesi ve maskeli yüzüyle dikkatini çekmişti bu sevimli tür Cahit'in. Hoşuna gidince de araştırmıştı sonra. Tıpkı Şeniz'le kendisine benzeyen bir doğası vardı bu küçük kuşun. Yavrular uçmaya başlamadan önce anneleri yuvayı terk eder, bir süre daha babaları korurdu bebekleri... Yılın bu döneminde çoktan göç etmiş olmaları gerekirdi ama nadiren bir kısmı kalırdı. Eski dostlarını görmüş olmak ilahi bir cesaret verdi Cahit'e. Derin bir nefes alıp evin kapısından içeriye girdi.

Tuhaf bir koku vardı evin içinde, havasızlığın ve rutubetin ötesinde. Hafif geniz yakan çiçeksi bir aroma. Anlaşılan konuğu Cahit'ten önce gelmişti...    

"Kalk gidiyoruz!" diye ayağa kalktı Neriman, gözlerinde bir şey bulmuş olmanın heyecanı vardı. "Nereye?" dedi Şeniz anlamaya çalışarak. "Yolda konuşuruz!" dedi Neriman, daha fazla vakit kaybetmek istemeyen bir acelecilikle...       

59 dakika "ihanet"Where stories live. Discover now