Bölüm 56: Yeni Habitat

8.5K 461 353
                                    

"Nereye gidiyoruz?"

"Az kaldı,"dedi Adam Grey. En önde, siyah deri ceketli şoförün yanında oturuyordu.

"Burada ne kadar kalacağız?"diye sordu Jace.

"Gerektiği kadar,"diye cevapladı otoriter ses.

Gün yeni yeni doğarken, birbiri ardından geride kalan uzun gövdeli ağaçları izlemeye devam ettim. Nereye gittiğimizi merak etsem de çok umrumda değildi. Zindan olacaktı sonuçta. Eski hayatımızı geride bırakacağımız, saklanmaya çalışacağımız herhangi bir yerdi. Kaçmaktan nefret ediyordum. Korktuğumuzu fark etmeleri onları daha da eğlendirecekti. Güçlü durmalıydık fakat korumak zorunda olduğumuz dostlarımız da vardı...

"Sonsuza kadar yani,"diye mırıldandı Curtis. Önümde, Bruce ve Derek'in arasında oturuyordu.

İçinde bulunduğumuz Jeep, Charlottesville'nin otoyolunda ilerlemeye devam ederken Derek'e bir bakış attım. O da otoyolun her iki tarafı boyunca uzanan ormanlık alana bakıyordu.

Derek'in yanımda oturacağını düşünmüştüm. Yani ummuştum. Banyodaki konuşmamızdan- benim kendimi rezil ederek kriz geçirmemden- sonra hiç konuşmamıştık. Beni görmezden gelmeye çalıştığı su götürmez bir gerçekti.

Nefes verdim. Tamam, biliyorum anlaşılması kolay biri değilim. Asabiyim, alttan almayı başaramıyorum ve patavatsızlıklarımı üst üste koysam Everest Dağı'nın tepesine yaklaşır. Ama beni yoruyorsun da ne demek? Sen sanki çok kolay birisin de, ben seni yoruyorum. Bana aşık gibi davranıp hâlâ sevgilinden ayrılamıyorsun. Çok zor sanki annene ben başkasını seviyorum demek. Kaç yaşında insansın ya. Adam gibi çık annenin karşısına ben Sonja ile ayrılacağım de. September'ı seviyorum de.

Derek'in bakışları düşüncemi okumuş gibi bana doğru döndüğünde hızla kafamı çevirip pencereden dışarı bakmaya başladım. Gerçi sevsen böyle saçma sapan davranmazdın. Öyle iki jest yapmakla olmuyor Collen bey. Adam gibi duracaksın arkasında.

°Sen çok duruyorsun da sanki.

Sen neden sürekli bana laf sokuyorsun. Zaten panik atağım var. Bir sen eksiksin.

°Çocuğa seni seviyorum demek çok zor sanki. Söyle bitsin bu eziyet.

Camdaki yansımamı iç sesim olarak düşünüp gözlerimi devirdim. Kolaysa sen söyle. Oradan atıp tutmak kolay tabii.

°Emin ol hakimiyeti elime alabilsem bu kadar gudubet olmazdın.

Zihnimde iç sesimin Bruce Banner'ı ele geçiren Hulk gibi beni yendiğini canlandığında yutkundum. Benim bir parçam gibiydi fakat aynı zaman da değildi de. Kendi bilinci vardı. Beni git gide ürküten bir bilinç...

Araba birden durduğunda gözlerimi kırpıştırdım. Ormanın içinde olmalıydık.

Ön taraftakilerin peşi sıra arabadan inmesinin ardından, ben de Jace'in arkasından dışarı çıktım. Kahverengi tahtadan büyükçe bir kulübe karşımızdaydı. Diğerlerinin arkasından içeri girdim. Kapı salona açılıyordu demekki.

Sol tarafta, ortada kırmızı kiremitlerle döşenmiş büyük şömine vardı. Etrafına yumuşak görünümlü krem koltuklar dizilmişti. Az ilerisinde ise büyük ekran bir televizyon vardı. Dışarıdan sıradan av kulübelerine benzese de içerisi tam ihtiyaçları karşılayacak şekilde düzenlenmişti. Boynuma doladığım atkımı çıkarırken kendimi Tardis'e girmişim gibi hissetmemek elimde değildi. Doktor Who'nun biricik mavi kulübesi gibiydi bu ev de. Dışarıdan minik tahtadan bir kulübe gibi görünse de, içerisi tam teşekküllü ve lüks bir Tony Stark malikanesi gibiydi.

ZAMANCILAR ( THE TIMERS) I.KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin