Bölüm 20: Kabuslardan kabus beğenen Seppi

17K 1.2K 241
                                    

Derek hızla yanıma geldi ve kağıdı elimden sertçe çekip aldı.
Kağıdı düzeltip bir göz gezdirdikten sonra endişeli gözlerle bana baktı.
Kalbim maraton koşusuna başlamıştı bile. Ne yazıyor? Derek'i bile endişelendirecek ne yazıyor?!

Kağıdı elinden kapıp derin bir nefes aldıktan sonra kağıda baktım. Siyah puntolarla bir bilgisayar çıktısıydı.

Her şey durulduğunda ne yaptığınızı biliyorum. Peşinizdeyiz.

Kağıt titreyen ellerimden kaydı.
Ben boş gözlerle kağıdın süzülerek yere inişini izlerken, Derek beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
Başımı göğüsüne gömüp, kokusunu içime çektim.
"Bu o," diye hıçkırdım.
"Ne?"
"Hani beni kitapçıya bırakmıştın ya, çıkışta beni takip etti."
"Bana anlatmadın,"dedi kızgın ses.
Hıçkırığın dudaklarımdan kaçmasını engelledikten sonra konuştum.
"Arabaya binelim. Anlatacağım.

************

Evimin önüne geldiğimizde bilinçsizce kapıyı açtım.
Derek kolumu tuttu.
"Odana çık ve pencereyi aç. Bu gece yalnız kalmak istemeyeceğini biliyorum."
Yutkundum. Evet istemiyorum. Onlar attığım her adımı izlerken yalnız kalmak istemiyorum.

"İyiyim ben."
Yalanlardan yalanlara atlarken ben...
İç çekti. "Sen dediğimi yap."
Kafamı salladıktan sonra arabadan çıktım.

Anahtarı deliğe sokarken, ellerimin titremesine engel olmaya çalışıyordum.
Acıkmıştım, üşüyordum, başım ağrıyordu-ağrı kesicilerin etikisi bitmek üzereydi- ve çok bitkindim.
Tanrım! Sadece yatağıma kıvrılıp uyumak istiyorum. Şöyle yüz yıl falan. Belki o zaman rahat edebilirdim.

İçerisi oldukça sessizdi. Deri botlarımın fermuarlarını açıp çıkarttım ve ayakkabılığa bıraktım. Beyaz pofuduk ev botlarım hemen ayakkabılığın yanında bana göz kırpıyordu. Ayaklarım yumuşak yüzeye değince, kendimi bir tık rahatlamış hissettim. Elimde değildi, pofuduk tavşanlar bana sırıtarak bakarken sanki her şey düzelebilirmiş gibi geliyordu.

Merdivenlere doğru ilerledim.
Sadece babamların odasının ışığı yanıyordu.
Bu saatte odada olmaları tuhaf. Normalde babam bu saatlerde çalışma odasında olurdu. Şey sesi de gelmiyor odadan.
Düşündüğüm şey üzerine suratımı buruşturdum. Iyyy.

Beremi iyice çekiştirip bandajımın üzerini örttüm. Evin çıt çıkmayan, sessiz havasını bozmamak için parmak uçlarımda merdivenleri sekerek çıktım ve odama girdim.
Kapımı girer girmez ardımdan kilitledim. Paltomu üzerimden çıkartıp çalışma masamın önündeki ahşap sandalyeye fırlattım.

Acaba pencereyi açmasam mı?
Sıcak bir duş ve uyku da iyi gelebilir.

Sesli bir şekilde iç çektim. Yaa tabii, uyuyabilirim de sanki.

Beyaz tahtadan çerçevenin iki ucunu karadım ve pencereyi yukarı ittirdim.
Ardından kendimi, bembeyaz pofuduk yorganımın kapladığı yatağa bıraktım.
Hışırtılar gittikçe artarken gözlerimi kapattım ve dizlerimi kendime çekip cenin pozisyonunda kıvrıldım.
Verandanın çatısındaki ayak sesleri kesildi ve cama sürtünen kumaştan sonra odamda devam etti.
Yatağımda hissettiğim ağırlıkla sağa doğru döndüm.
"Her şey durulduğunda ne yaptığınızı biliyoruz. Peşinizdeyiz."
Durdum ve yutkunduktan sonra devam ettim. "Tek kişi değiller Derek...Bizi bulacaklar. Sonrasındaysa..."
Saçlarımı yüzümden çeken parmakların yaydığı sıcaklık, beni susturdu.
Gözlerimi açtığımdaysa yemyeşil sevecen gözlerle karşılaştım.
"Yapma,"diye fısıldadı, ince dudaklardan çıkan sert ses.
"Ama-"
"Kaç kişi oldukları umurumda değil. O şerefsizleri bulacağız."
Doğrulup bir ayağımı altıma alarak oturdum.
Kim olduklarını bilemeden nasıl bulacağız? Hayalet gibi bir görünüp bir kaybolurlarken...

ZAMANCILAR ( THE TIMERS) I.KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin