Bölüm 38: 'Ama'lar havuzunda boğulan bir September

10.8K 797 283
                                    

Öncelikle günlerdir bölüm yükleyemediğim için özür dilemek istiyorum. İşlerim yüzünden tüm ilhamlarımı o yönde kullanmak zorunda kaldım. Aşırı yüklenen ilham perilerimde tatile gittiler o yüzden. Bir daha bu kadar uzun bir ara olmaz ama söz veriyorum.

İkinci olarak 60 K olmuşuz! 💃💃💃

Hepinize çok teşekkür ederim. Sizleri çok seviyorum. 😍😍
Umarım beğenerek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Oy ve yorumları esirgemeyin lütfen.

*******************************************************************

Açlıktan büzüşmüş karnımla aşağı inerken, aldığım koku ile karnımdan büyük bir gurultu daha duyuldu. Resmen uyanır uyanmaz ilk düşündüğüm şey kahvaltı olmuştu.
Aç kalmayı çok sevmezdim zaten. Haftanın en az dört günü yaptığım ağır antrenmanlar sayesinde istediğimi yiyebiliyordum, kilo yapmıyordu. Her gün öldürdüğüm yaratıklarla o kalorilerinin gittiğine eminim zaten.

Bu lanetin tek iyi tarafı...

İç çektim.

Tamam bir çok iyi yanı vardı aslında. Curtis vardı. Abim gibi olmuştu, dertleşilecek geniş bir omuz.

Bruce hakkında hâlen tereddütlerim var. Beni ürkütüyor. İyi mi, kötü mü karar veremiyorum.

Derek'i saymama çabaları.

İç sesim neden hep haklı olmak zorunda? Ondan hoşlanıyorum. Çok hoşlanıyorum.
Hep yanımda olmasını, kollarının arasında olmayı...
Bana sinirlenmesi bile tatlı geliyor bazen. Onu gıcık etmek de öyle.

Hayatımda hem bu kadar gıcık olduğum, bu kadar da yoğun duygular hissettiğim biri daha olmamıştı.

Mutfağa vardığımda gördüğüm manzarayla yutkundum.

Biri dışında.

Mutfaktan gelen karın guruldatıcı güzellikteki kokunun kaynağı Jace idi. Krep yapıyor olmalıydı.

Tabii kendine has bir şekilde.  Üstsüz.
Kulağındaki kulaklıklarla kendini işine adamıştı. Parmakları tezgahın üzerinde ritim tutarken, başını hafifçe sallıyordu. Saçları her zamanki gibi karmakarışıktı ve koyulaşmıştı. Duş alalı çok olmamış anlaşılan.

Ahşap maşayla tavadan aldığı krepleri üst üste tabağa bıraktı. Ardından ellerini, gri renkli bol eşofman altının beline sıkıştırdığı beyaz el havlusuna sildi.

Minik bir dağ görünümündeydi krepler. İştah açıcı bir krep dağı.

Yanına geldiğimde kafasını kaldırdı. Ve yüzüne büyük bir gülümseme yerleşti.

İnsanı kocaman gülümsemeye zorlayan etkide bir gülümseme. Kulaklıklarını çıkarıp boynuna bıraktı.

"Günaydın Bay Aşçı. Müthiş kokuyor."

Omzunu silkti. "Kendimi övmeyi sevmem, bilirsin. Ama ne yapsam müthiş oluyor."

Güldüm. "Tabii canım, tanıdığım en mütevazi insansındır sen."

Karnımın yüksek sesle guruldamasıyla güldü. "Birileri çok acıkmış."

Kafamı salladım. "Kurt gibi açım!"

Krep dağcığından üç tanesini başka bir tabağa ayırdı. "Böğürtlen sosu, taze yaban mersini ve çilek. Değil mi?"

Kafamı salladım. "Unutmamışsın."

"Ben hiçbir şeyi unutmam güzelim."

Hiçbir şeyi derken... Şeyi de mi?

Düşüncesi bile beni utandırmaya yetmişti. Kızarmamak için dua ederken, derin bir nefes aldım.

ZAMANCILAR ( THE TIMERS) I.KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin