17 - Snowdin Bekçileri

418 19 49
                                    

(YN : Hikayede türkçe çeviri isimleri değil, ingilizce yer isimleri ve bazı ingilizce kelime oyunlarını kullanacağım, çünkü ancak o zaman anlamlı olan birçok yer ve şey var. Özel kelime anlam bozukluklarına girmiyorum bile! Türkçe yamasız oynamış olanlar bunu iyi anlar, mesela en önemli kelimelerden olan "determination" ın "azim diye çevrilmesi gibi. Bu konuda hala şikayetçiyim, Azim ile Kararlılık farklı şeyler, bunu anlayamamışlar diye bütün oyunun en önemli şeyi mahvoluyor! Ya da lacivert ruhun "Ignerity" kelimesine açıklama getirmeyi hala tam olarak beceremediğim gerçeğiyle yeşil ruhun "Kindness" kelimesinin nezalet mi iyilik mi olduğunu karıştırmam da var...

Her neyse, burada daha fazla çeviri şikayetlerimi yazmayacağım. İyi okumalar!)

----> Açıklamayı geçip de burayı okursanız buraya yorum bırakın, kimseyi suçlamam çünkü ben de hep yapıyorum xd <----

Chara'nın Bakış Açısı

Çıktığımız anda fark ettiğimiz ilk şey kar oldu.

Neden mi?

Kapının üstündeki bütün birikmiş karlar bir anda üstümüze yağdı.

Peki bu nasıl oldu?

Mütüşüklü gülümsemeyi kesmeyen iskeletimiz sağ olsun (!)

Ya da sağ olmasın mı demeliyim?

İskelet bu, yani sonuçta...

Boşver bunları Chara, yoksa kafayı yiyeceksin.

İç sesimle delirmemi de engelledikten sonra karın altından Sans'a lanetler okumaya başlayabilirdim artık.

"Bir sus! Kamerayı tamamen unutmuşum, onu hallettim." dedi Sans lanet okumamı yarıda bölerek. Ne cüret!

"Brr- Bu kar çok soğuk!" diye inledi Frisk kendisini yığının içinden çıkarmaya çalışırken.

Bense direk kollarımla karları iteleye iteleye çıkmaya çalışırken, "Kar bu, ne bekliyordun sıcak lapa gibi olmasını mı?" diye sordum.

"Sans, kamerayı unutmuşsan ne biçim bir ön hazırlık yaptığını sormamın sakıncası olur mu?" diye lafımı görmezden gelerek sordu Frisk.

Sans, "İlerlerken görürsünüz. Şimdi..." diyerek tek elini kaldırdı. Birden kendimizi karların dışında, havada buluverdik. "Bu ani soğuktan sonra donmamanız için yürümeye başlasak iyi olur."

Yere bırakmasıyla arkasını dönüp yürümeye başlaması bir olmuştu.

"İnsan olmasan bile canavar bir özür diler," diye kızdım peşinden giderken. Normalde soğuğa az çok alışkın bir yapım vardı, sonuçta annem olması gereken o cadı beni az karda kışta dışarıya atmamıştı. Ama karların altında kaldıktan sonra soğuğa maruz kalmaya devam etmek benim bile sınırlarımı biraz zorluyordu.

Frisk ise apayrı bir meseleydi. Ellerini kollarına sürterek ısınmaya çalışıyordu.

"Asıl sizin teşekkür etmeniz gerekiyor, sizi güven içinde Bariyer'e ulaştırmaya çalışıyorum. Ve sırf fark edilmeyin diye üzerinize kar yığını düşürdüğümde özür dilememi bekliyorsan da çok nankör olduğunu belirtmeliyim."

"Ş-şu konuyu kapatsak? Ve bir dakika durabilir miyiz? Çantamdan battaniyemi almak istiyorum. Dondum!" diye ben bir şey -ters bir şey- diyemeden araya girdi Frisk.

Sans bayağı boşlukları olan bir ahşap parmaklıklı güvenlik iskelesinden geçerken, "Burada olmaz, kardeşim Papyrus buralarda devriye geziyor ve..."

"SANS! 2 DAKİKA İÇERİSİNDE KONTROLE GELİYORUM VE EĞER İSTASYONUNUN İÇİNDE OLMAZSAN BU DEFA CİDDEN UNDYNE'A ŞİKAYET EDECEĞİM!"

Durdum. "Bu Papyrus, değil mi?"

"Evet, öyle." dedi Sans yürümeye devam ederken. "Pekala, biriniz şu lambanın arkasına, diğeriniz ise istasyonun içine saklanın. Ben Papyrus'u yollarım."

Frisk'le köprünün kapı tarafında kalan kısmında bakıştık.

İlk ben konuştum. "Taş kağıt makas, kazanan istasyona kaybeden lambaya."

"Anlaştık."

"Taş, kağıt, makas!"

Ben makas, Frisk kağıt yapmıştı. Kulübe gibi görünen tahtadan istasyonun içine resmen daldım. Frisk ise Sans'ın neredeyse 2 katı boyunda olan, zırh mı üniforma mı emin olamadığım bir üst ve şort şey giymiş turuncu atkılı, turuncu botlu bir iskelet yolda görünmeye başladığı anda lambanın arkasına atmıştı kendini.

"İSTASYONUNDA DEĞİLSİİN!"

(YN : Kardeşim yazmak hem uzun oladağı, hem de havasını bozacağı için "bro" diye yazacağım. Kanka da denebilirdi belki ama o hiç uymaz)

"Hadi ama yapma bro, nöbet noktamda olmak yetiyor, istasyonda durmak zorunda değiliz. Bunu Undyne da açıkça söylemişti. Devriye için çevrede gezebiliriz." diye umursamaz bir ses tonuyla karşılık verdi Sans.

"EVET, AMA SENİM BUNU YAPMAYACAK KADAR TEMBEL OLDUĞUNU DA BİLİYORUM! GENELDE HEP GRİBBLYS'DE TAKILIRSIN!" dedi Papyrus ellerini bellerine koyup dirseklerini bükerek. Yani durduğum noktadan bir iskeletin eklem yerlerini inceleme onuruna da sahip olmuştum.

Frisk'in bu yüzden de korkusunun artacağına eminim.

"Bak ama, işte buradayım. O zaman tartışmaya ne gerek var?"

"SANS! SANA BU KONUDA KAÇINCI KEZ İHTARIMI YAPMAM GEREKİYOR? AH, NEDEN, NEDEN BENİM GİBİ MUHTEŞEM BİRİNİN ŞÖHRETİN İÇİNDE YÜZMESİ GEREKİRKEN BU KADAR ZORLUKLARA KATLANIR Kİ..." diye yakındı Papyrus.

"Bilemiyorum, ama galiba zorluklara katlanmaktan kemiklerin ağrımış."

( YN : "Down to the bone" nasıl buraya uygun bir şekilde eklenir ki, yazarlara el insaf...)

Olabildiğince sessizce avucumla alnıma vururken Papyrus sağ olsun tam benim vereceğim türden bir tepkinin şiddetsiz versiyonunu veriyordu.

"SAAAAANS! KAÇ DEFA DİYECEĞİM BANA ŞU ESPRİLERİNDEN YAPMA DİYE!"

Sans saçma saçma gülerken dişlerimi sıktım. Papyrus'a acımaya başlamıştım ama en çok da bizim yolculuğumuz için endişeleniyordum. Sonuçta bu kemik kafayı biz çekecektik.

"Hadi ama bro, gerçekten gülümsedin!"

"EVET! BU BİR ACIMA GÜLÜMSEMESİYDİ! BEN BULMACALARIMI KONTROL ETMEYE GİDİYORUM, SENDE AYNISINI YAPSAN İYİ EDERSİN KARDEŞİM YOKSA KENDİNE BAŞKA BİR ESKORT İŞİ ARAMAYA BAŞLASAN İYİ EDERSİN! UNDYNE KIZIYOR! VE BENİM HAVALI YOLMA YOLUMU DA TIKAMIŞ OLUYORSUN! YANİ KENDİNE ÇEKİ DÜZEN VERSEN İYİ OLUR, BEN YÜCE PAPYRUS SENİ, KARDEŞİMİ İNSAFLICA UYARIYORUM! NE MUHTEŞEMİM! NYEH-HEH-HEH!" dedikten sonra uzaklaşan Papyrus'u görünce çıkmaya hareketlendim ama Sans hızla atılıp kafamı geri içeriye soktu. Tam o esnada yaklaşan Papyrus'un sesinin bir kez daha "HEH-HE!" dediğini duymuştum.

Sans elini çektiği anda dışarı fırladım. "Daha yavaş olamaz mısın?!"

"Altı üstü seni yakalanmaktan kurtarıyordum canım," dedi Sans alayla. "Artık bir dahakine sizi tanıştırırım."

Ona ölümcül korkunç bakışımı atarken iskeletler boğulabilir mi diye düşüncelerim Frisk seslenmesiyle bölündü.

"İmdat! Sanırım sırtım bu lambayla donup yapıştı kaldı!"

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 27, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Undertale - Değişik Bir HikayeWhere stories live. Discover now