13 - Yeraltı

486 23 86
                                    

 Frisk

"Bu dağ hep bu kadar yüksek ve engebeli miydi?" diye inledim sırtımdaki çantanın ağırlığı yüzünden belimi bükerek yürürken.

"Ne biliyim ben, hiç tırmanma gibi bir çılgınlığa kalkışmadım!" diye karşılık verdi Chara. "Ama içimden geçmedi de değil."

"Neyse, ailen sayılacak o hıyarlardan kurtulduğuna göre artık öyle şeylere kalkışmana gerek yok." dedim terli terli gülümseyerek. "Şu son birkaç ay çok güzel geçti."

"Aynen, keşke hep böyle olsaydık. Ha gayret Frisk, zirveye ulaşmak üzereyiz."

Gülümseyip döndüm ve aşağıdaki köy ve ormana göz attım. Aylar önceki o açıklamaların yapıldığı gün konuştuklarımız daha dünmüş gibi aklımdaydı... O günden sonra resmen hayatımız yeniden şekillenmişti.

Kurtardığımız çocukların ailelerinin şikayet etmelerini beklemiştik ama hak ettiklerini ve kurtların onlara gayet güzel bir ders verdiklerini düşünen aileleri şikayet bile etmemişti. Okuldan gelen oncami şikayetten bıkmışkardı ve bunun onlara güzel bir ders olduğunu düşünüyorlardı. Aslında olmuştu da, ama biraz garip bir şekilde.

Artık okulda kimse bize bulaşmıyordu- pardon, bulaşamıyordu dense daha doğru olurdu, çünkü deneyenin başına anında o çocuklar bitiyor ve güzeeel bir ahlak dersi veriyorlardı. Öğretmenler de bizim hakkımızda kötü yorum yapmayı bırakmışlardı, çünkü hem 'hayat kurtaran' olduğumuzdan hem de aileler devreye girdiğinden laf edemiyorlardı.

Chara'nın ailesinin Gaster onlarla konuşmaya gittiğinde onu evden attıklarını ancak onun ne olduğunu öğrendikten 3-4 gün sonra öğrenebilmiştik. Chara'nın tepkisini unutmak mümkün değildi, yumruk yemişe dönmüş, sonra da sevinç çığlıkları eşliğinde bütün evi 2 kez turlamıştı. Hayatımda ilk ve tek defa onu bu kadar mutlu görmüştüm.

Kısacası hayat çok daha güzel hale gelmişti. Tabi birkaç değişiklik ve planı saymazsak.

"Gaster'ı ikna edebildiğimize hala inanamıyorum," dedim konuşmalarımızı düşünerek.

"Ben inanabiliyorum," dedi Chara. "Zaten bu görevi tek yapabilecekler bizdik. Kendisinin inme ve çıkma şansı bizimkinden kat be kat düşük. Bu 'KARARLILIK RUH GÜCÜ' nü aşağı tek götürebilecek güvenilir tanıdıkları biziz."

"O zaman neden bu kadar itiraz etti ki?" diye sordum bunu garipseyerek. "İlk inmeyi ve yardım etmeyi denemeyi teklif etmeyi deneyişimizde kabul etseydi ya! Kaç hafta yalvardık, her fikrini değiştirmeye karar verdiğinde uğraştık!"

"Çok tehlikeli buluyordu, bu yüzden de istemiyordu," dedi Chara. "Ben, şey... Bir defasında günlüklerinden birinin bir kaydını okumuştum da. Şans eseri..."

"Şans eseri, ha?" dedim sırıtıp ağaçların arasındaki evimizin gizlendiği tepeyi buradan görmeye çalışıp yürümeye devam ederek.

"Cidden şans eseri! Güç vermeye gittiğimde hazırlanırken açık kalmış yazıyı fark etmiştim." diye hemen savunma yaptı. "Aşağıda bizi bir sürü tehlike bekliyor. İhtiyaç duyulan sadece bir ruh kalmışken canavarların iki insan ruhu ile ne yapmayı düşünecekleri belli değil. Tabi önce alabilmeleri gerekiyor. Onca savaş alıştırmasından sonra biraz zor becerirler."

"Arada boşuna bale ve dövüş sanatları dersi almadık sonuçta," diye ekledim sırıtarak. "Özel canavar saldırıları ve kurtuluş yöntemleri dersi mizi de unutmamak gerek."

"Bütün o bale ve dövüş sanatları derslerinden daha faydalı oldukları kesin," dedi Chara hem göz devirip hem de gülümseyerek. "Ama itiraf ediyorum, birilerini mindere yapıştırmak keyifliydi."

Undertale - Değişik Bir HikayeWhere stories live. Discover now