15 - Söz

474 20 40
                                    

YN : Her şey çok karıştı ve bir türlü bölüm gelmiyor, biliyorum ama bir şeyi belirteyim, ben sadece içimden geldiğinde yazarım.
Olaylar epey karıştı ve Sans'ın düşünceleri biraz spoiler içeriyor ama bağlantı noktası bambaşka bir yerde olacak.
Her neyse, iyice dsha fazla anlaşılmayacak şekilde zırvalamadan bu notu bitireyim de bana sövüp de okumaya -ya da okuduktan sonra sövmeye- başlayın. Tabi hala okuyorsanız, o ayrı konu.

Frisk

"Sana kaç defa söyleyeceğim, gelmeden önce ses ver diye!" diye kızan Toriel'i dinlemeyi zar zor da olsa devam ettirerek merdivendeki belki benden bir elim kadar daha uzun olan iskelete baktım. Daha doğrusu iskelet olduğunu zannediyordum, elleri ceplerinde olduğundan tam göremiyordum ama saçsız kafasının yanak kısımları onu ele veriyordu. Beyaz/gri bir kazak, önünü açık bıraktığı mavi bir mont ve üstündeki kışlık şeylere tezat olacal şekilde siyah üstüne beyaz çizgili şort giyiyordu. Gerçi onu yargılamam gerekirdi, çünkü ben de kazağımın altına şort giymeye bayılırdım.

"Üzgünüm Tori, ama alışkanlık olmuş. Demek Yeraltı'nın yine ziyaretçileri var, ha?" dedi Sans bana ve Chara'ya bakarak. Siyah üstüne beyaz nokta olan gözlerinde bir anlık tuhaf bir ifade belirmiş gibime geldi ama iskelet olduğundan yüz ifadesini belli olmuyordu.

"Selam," dedim durumun tuhaflığını tamamen boşvererek. Ne de olsa bu tuhaflıkları göze alarak gelmiştik buraya. "Ben Frisk."

"Ben de Chara. Bu arada, sana babandan mesajımız var." diye pat diye söyledi Chara umursamazca.

Sans tokat yemiş gibi olup Toriel ve Asriel Chara'ya şok içinde bakında omuz silkti. "Ne? Direk söylemek istedim!"

"İnsafsız, ben iki saattir ne demeye çalışıyorum da beni engelliyorsun, neden pat diye ortaya koyuyorsun ki bunu?!" diye yakındım. "Bunu ben söylemek istiyordum!"

"Direk mektubu ver o zaman." dedi Chara gülerek.

(Frisk'in şu anki yüz ifadesi : -,-# )

Mektubu çantamın yan, suluk tarafından çantamı çıkarmadan çıkarmaya çalışırken Toriel Chara'yı sorguluyordu.

"Siz buraya tam olarak ne için düştünüz? Hiç de yanlışlıkla değil gibi!"

"Birbirimizin gönüllü olduğu şeylerle uğraşmamız aman ne hoş, Frisk. Her neyse, söylüyorum. Sizi buradan kurtarmaya geldik."

Göz devirip mektubu çıkararak hala kendine gelememiş olan Sans'a uzattım. İskelet olduğundan eklem yerleri olduğu gibi görünen, titreyen ellerini uzatıp alarak açtı.

"Profesör Gaster şey olmamış mıydı...?" diye sordu Asriel. "Onun yazdığı bir mektubu nereden buldunuz?"

"Buraya inmek için gönüllü olduğumuzda bu konuda elinden geldiğince bizi buna hazırlamaya çalışan oydu." dedi Chara. "Şahsen ben de onu babam gibi görürüm. Tabi gerçek olanı gibi değil, gerçeği iğrenç biri."

"Bir saniye, o yaşıyor mu?!" diye sordu Toriel.

"Evet, 2 yıldır yüzeyde onunla kalıyorum." dedim çantamın duruşunu düzelterek. "Oraya nasıl gittiğini kendisi de bilmiyormuş, ama devamlı burayı kurtatmak için çalışmalar yapıyordu. Yine de ne yaparsa yapsın bir arayıcıya ihtiyacı olduğundan çalışmaların sonuçlarını getirmek için biz geldik. Çantalarımızda kurtuluş yolunuz var."

"Ciddi olamazsın!" diye sevinçle şakıdı Asriel. "Şimdi cidden - cidden Bariyer kırılacak mı?!"

"Güven içinde Saray'a götürülebilinirseler, anlaşılan evet." dedi Sans kağıdı okurken. "Ama bunun -şimdilik- gizli kalması taraftarıyım. Babam da bunu belirtmiş. Bu gücün almaması gereken biri tarafından emilmesi halinde riskli de olsa bir canavarın içinden insan ruhu çekme şansı dahi olmayacak. O yüzden dikkat etmelisiniz. Bunu gizli tutmaya çalışın ve Frisk'le Chara güven içinde yüzeye geri döndürün. Sana bu konuda güveniyorum, oğlum. Yazıyor..."  dedi Sans burnunu çekerek. En azından öyle yapmış gibi geldi, sesi gelmişti.

Asriel sevinç naraları atarak çevrede koşturmaya başlayınca Chara da gülüp ona katıldı.

Sans şok içinde başını kağıttan kaldırıp ikisine baktı. Ben ise onlara katıldım.

Sans

Şok içinde evde mutluluk çığlıkları atan çocuklara bakarken Toriel güldü. "Çocukların neşeleri ne hoş!"

Evet, öyleydi ama bunu Chara ve Frisk'te özellikle de Asriel'e beraber görmek çok tuhaftı. Yine de bunları sorgulamamamın daha iyi olacağını da biliyordum.

"Evet, öyle. Ama onları nasıl güven içinde nasıl götüreceğiz ki? Gücü saklamamız gerektiğinden özel koruma almaları için bir resmi sebep yok. Görüldükleri anda insan oldukları anlaşılırsa saldırıya uğrarlar..."

"Ben çıkamam, o kesin. Fazla ilgi çekerim ama onlarla gidersem epey şey ters gider." dedi Toriel.

"Yaaani bütün iş bana kalıyor." diye homurdandım. İnsan koruma görevi. Aman ne güzel. "Off!"

"Lütfen Sans," dedi Toriel. "Burada neden saklandığımı ve kendimi neye adadığımı biliyorsun, lütfen, yardım et!"

Bıkkınlıkla nefes verdim. Umurumda bile değil! Diye bağırmak istiyordum ama aynı zamanda onu kırmak da istemiyordum. Toriel'i ben bile bazen annem gibi görüyordum ve kırılması da isteyeceğim son şeydi.

"Söz vermekten nefret ederim," dedim dikkatle. "Ama en azından doğru yoldan gittiklerinden emin olur ve doğru yönlendiririm. Sadece bu kadar. Çünkü insanlardan gerçekten hoşlanmıyorum, işin içinde özgürlük olsa dahi, uğraşmak istemiyorum."

"Gerçekten çok teşekkürler!"

Gülümsememi koruyarak hala koşturmakta olan çocuklara baktım. Daha bunları yola koymak da vardı.

"Bir fikrim var, ben önden gidip birkaç şey ayarlamaya çalışayım, arada da sen onlara gerekli öğütleri ver. Çünkü bir şeyler açıklamaya da üşenirim. Hazır çıksalar iyi olur, çünkü onlar için pek bir şey yapacak değilim." diye zaman kazanmaya çalıştım. Gerçekten şu anda bir şeylerle uğraşmak istemiyordum.

"Tamam. Giderken yolluk turta dilimi ister misin?"

Ah bir bilsen, o turta dilimleri benim kaç kez sonum oldu...

"Yok, aç değilim. Teşekkürler." deyip merdivenlere yöneldim.

"Kendine dikkat et!"

İçten içe gülerken burada asıl dikkat etmesi gerekenin ben değil onun olduğunu geçirdim içimden. Soykırım meraklısını evine alan oydu.

Undertale - Değişik Bir HikayeWhere stories live. Discover now