BÖLÜM 28: "SON"

875 118 77
                                    

Genç kadın elindeki lastik tokaları usulca kızının saçlarına bağladı. Kızın siyah saçları kafasının iki yanında kuyruk oluşturuyordu. Annesi kızın saçlarını bağlar bağlamaz küçük kız koşturarak babasının yanına gitti ve ona sarıldı.

"Nasıl olmuşum babacığım?" diye sordu. Sesindeki muhteşem incelik babasını mest ediyordu.

"Tam bir peri gibisin." dedi babası. Kız kıkırdadı. Bugün doğum günü olduğu için açık mavi, eteği tüllü bir elbise giymişti.

"Nasıl bir peri?" diye sordu kız bu sefer de. Bu soru kızın ebeveynlerinin biraz irkilmesine sebep oldu; ancak genç kadın olayı hemen toparladı. "Güzel bir peri."

Küçük kız tekrar kıkırdadı. Birazdan misafirleri gelecekti. Annesinin ve babasının hazırlık yapması gerekiyordu. Ayak altında dolaşmaması gerektiğini biliyordu. O yüzden odasına gidip oyuncaklarıyla oynamaya karar verdi. Pastasının gelmesini beklemek böyle daha kolaydı ayrıca.

Kadın mutfaktaki tabakları salona taşırken kocasına seslendi. "Gök pastayı halledebilmiş midir?"

Gök Tepearası'nda kalmayı seçmişti. Çınar ona dönmesi için çok dil dökmüştü; ama kız kabul etmemişti. Bu insanlar onun yeni ailesiydi. Ailesine sırt çeviremezdi. Zaten Deniz ve Çınar arada bir geliyorlardı. Eski ailesinden haber almak ona yetiyordu.

"Neden halledemesin?" diye yanıtladı kocası. Son derece rahat bir şekilde masaya örtü seriyordu.

"Rahatlığın beni öldürüyor Kerem."

Kerem'in gözleri korkuyla büyürken konuştu. "Seni öldüren tek şey bu olsun lütfen."

Melisa'nın ağzından çıkan ölmek fiilinden çok rahatsız oluyordu. Eski günler bir anda aklına geliyordu. Anıları bazen onu boğuyordu. Bazense bazı şeyler uzak birer rüyaymış gibi geliyordu. Sanki Cihan hiç hayatlarına girmemiş, Hazan diye biri hiç varolmamış gibi.

Masanın hazırlığı bittikten sonra kapı çaldı. Gök gelmiş olmalıydı. Kerem gidip kapıyı açtı. Tahmini ufak bir farkla doğru çıkmıştı. Gök'ün yanında Afra da vardı. Gök pasta kutusunu Kerem'e uzattı ve ekledi.

"Bahar'ın pastası hazır."

Kerem ve Melisa kızlarına Bahar ismini koymuşlardı. Kızları anneannesini hiç tanımayacaktı; ama onun ismini taşımasını istemişlerdi. Hatta bunu Melisa'dan çok Kerem istemişti; çünkü Melisa'nın annesi olmasaydı Airmid'le anlaşma yapacak birileri olmayacaktı. Melisa belki de canlanmamış olacaktı. Bu Kerem için fazla önemli bir ayrıntıydı.

Kızlar içeri geçtiklerinde Melisa onlara "Hoşgeldiniz." dedi. Önce Afra sonra Gök ona sarıldılar. Kerem de o sırada pastayı kutusundan çıkarıp masanın üzerine yerleştiriyordu.

"Deniz Çınar'ı da alıp gelecekmiş." dedi Afra. Eskiden olsa bunu Gök söylerdi; ama artık bazı şeyler farklıydı. Üzerlerine çöken kara bulutu atlattıklarında Afra ve Deniz konuşmuşlardı. Deniz'in kıza olan duyguları belliydi. Ancak Afra ona karşı bir şeyler hissetmiyordu. Sadece ona bir şans vermek istemişti. Belki o da Deniz'i severdi. Zaman onu haklı çıkardı. Deniz gerçekten çok iyi bir insandı ve Afra'ya çok değer veriyordu. Afra'nın onu sevmemesi imkansızdı.

"Bir zamanlar Çınar'ın arkadaşım olacağını düşünmezdim." diyerek iç çekti Gök. Zaman insanları şaşırtacak derecede güçlü ve değişkendi.

Afra ona hak verircesine kafasını salladığında Bahar koşarak salona geldi ve ona sarıldı. Sonra da Gök'e.

"Pastam hazır değil mi Gök Abla?" dedi sevimli sesiyle. Gök gözleriyle masayı işaret ettiğinde Bahar'ın dudakları neredeyse kulaklarına değecekti. Koşup pastanın yanına gitti. Boyu neredeyse masa kadardı. Bu yüzden pastayı görebilmek adına parmaklarının üzerinde yükselmesi gerekiyordu. Çikolatalı kremaya parmağını süreceği sırada Kerem onu kucağına aldı.

TEPELERİN KIZI 2Där berättelser lever. Upptäck nu