BÖLÜM 17: "FEDAKARLIK"

818 154 52
                                    

Geçen bölüm bana destek olan herkese teşekkür ediyorum. Böyle devam ederse bırakacağımı söylemiştim. Yanlış anlayanlar olmuş galiba. Bırakmadım. Bırakmayı düşündüğümü söyledim sadece.

Dün gece oturup düşündüm. Bir değişiklik olmazsa 27.bölümde final yapacağım. Bu kadar az kalmışken kitabı tamamlamak en iyisi. Finali burada okumak hepimizin hakkı.

Erken final değil, sadece bu kitap kısa olacak o kadar. Uzatmaya çalıştım; ama daha ne ekleyebilirim bilmiyorum. Yeni fikirlere açığım. Bir fikriniz varsa yazabilirsiniz.

İyi okumalar!

***

Aradan iki gün geçmişti. İki koca gün boyunca Kerem Melisa'yı düşünmüştü. Yaptığını anlamlandıramıyordu. Cihan'a güvenmek aptallıktı. Elbet Konsey'in bir çaresine bakarlardı. Neden diye sordu. Neden? Hayat bu kadar zor olmak zorunda mıydı? Bir kez olsun iyi insanların istediği gibi olamaz mıydı? Olamazdı; çünkü bir masalın içinde değillerdi. Masallarda gerçekte yaşanmayacak olaylar anlatılırdı. Bu yüzden masalın sonunda hep iyiler kazanırdı. Gerçek hayat böyle değildi. Kötüler hep bir yolunu buluyordu.

Akşam sekiz civarında dolanmak için aşağı inmişti. Son geçtiği sokaktan daha önce de geçtiğini biliyordu. Amaçsızlık her hücresine işlemiş gibiydi. Kısa bir an sokağın ortasında durakladı. Hayır. O tarafa gitmeyecekti. Melisa'yı bulacaktı. Yaptığının yanlış olduğunu ona anlatacaktı. Eskinden olsa Drunemeton'a gider o tepede otururdu. Acaba şimdi neredeydi? Düşündü. Sonra aklına mezarlık geldi. Belki kendisini yeniden bulmak için oraya gitmiştir diye düşündü. Belki de Cihan'la hiç bilmediği bir yerde oturuyordu. "Cihan..." diye mırıldandı sıktığı dişlerinin arasından. Onu öldürse Melisa'yla tekrar eskisi gibi olabilirler miydi? Hayır, hayır. Bu çok kötü bir fikirdi. Karabasan'ın kontrolden çıkma ihtimali vardı. Nedense o yaratığı durdurabilecek tek kişi Cihan'mış gibi geliyordu. Onun amacını öğrenmeliydiler. Sürekli düşünüyorlardı, araştırıyorlardı; ama sonuç yoktu.

Dönüp mezarlığa doğru yürüdü. Kalbi paramparçaydı. Sevdiği kişinin ona bu kadar yakın olup da aslında çok uzakta olmasına dayanamıyordu. Onsuz bir hayat düşünemezken hayat onu elinden çekip almıştı. Bir oyuncak gibi Cihan'ın eline tutuşturmuştu.

Melisa'nın mezarına geldiğinde kimse yoktu. Yine de oradan hemen ayrılmadı. Mezarın yanına oturup mezar taşını okşadı.

"Seni çok özledim. Lütfen geri dön." dedikten sonra soğuk taşı yavaşça öptü. Geri dönmesini dilerken bile umudu yoktu. Kalbi göğüs kafesini zorluyordu. "Yeniden burada olmanı istiyorum."

"Buradayım."

Melisa gelmişti. Kerem onu görünce şaşırdı. Onu burada bulamayınca bir daha gelmez diye düşünmüştü. Kız Kerem'in karşısına oturdu.

"Hayır değilsin." diye cevapladı Kerem. Sesi ağlamaklıydı, gözlerindeki yaşlar döküldü dökülecekti. "Hiç burada olmadın."

"Yanlış yerden bakıyorsun." dedi Melisa. Sesi oldukça sakindi.

"Her yerden aynı görünüyor. Sadece sen farkında değilsin."

Melisa başını önüne eğdi. Cihan'ın yanında olmasının onu ne kadar üzdüğünü görebiliyordu. Konuyu değiştirmek istedi.

"Saçların yeniden uzamışlar."

Kerem bir an afalladı. O öldükten sonra saçlarını kazımıştı. Uzun bir müddet de kazımaya devam etmişti. Son zamanlarda saçına hiç dokunmamıştı. Melisa uzun bir süre buraya gelmediği için saçlarını yeni fark ediyordu.

"Bir şey mi hatırladın?" diye sordu. İçindeki heyecanı dışa vurmamaya özen göstermişti. Melisa kafasını salladı.

"Hayır. Eski resimlerde saçın uzundu. Afra'yı bulduğunuz zaman, o olaydan sonra ilk karşılaştığımız zamandı aynı zamanda, saçların yok denecek kadar kısaydı."

Kerem bir an onun hatırlamaya başladığını zannetmişti. Yine hayal kırıklığına uğramıştı.

"Bir an hatırlamaya başladın zannetmiştim." derken sesi cılız çıkmıştı. Kafasını kaldırıp uzaklara baktı. Sinirden, daha çok da ne yapacağını bilmediğinden gülümsedi. Çok acı bir gülümsemeydi bu. "Bizi hatırlayacağını söylemiştin. Yalanmış. Gidip Cihan'la iş birliği yaptın. Bizi hiçe saydın."

Melisa onun elini tuttu. "Yaptığımın onunla alakası yok." derken sesi çok naif ve samimiydi. "İkisi farklı şeyler. Hatırlamak benim elimde değil. Kerem lütfen..."

Kerem sinirle elini geri çekti. Yaşlar artık yanaklarına düşüyordu. Gözleri kan kırmızısıydı.

"Hayır var!" diye bağırdığında Melisa irkildi. Kendini biraz geri çekerken Kerem konuşmaya devam etti. Kerem'in her kelimesi ikisininde içini kavuruyordu.

"Geldiğinde seninle eskiden dinlediğimiz şarkıları dinlerdik. Şarkılar hatıraları saklayan bir sandık gibidir, demişti Rima hatırlıyor musun?"

Melisa hatırladığını belirtmek için kafa salladı. Rima'nın tavsiyesi üzerine eskiden birlikte dinledikleri tüm şarkıları dinlemişlerdi. Melisa yine de hiçbir şey hatırlamamıştı.

"Bir kez olsun hatırlamak için çaba göstermedin!"

Kerem ayağa kalkmış bağırmaya devam ediyordu. Melisa da ayağa kalkıp kendini savunmak istedi.

"Denedim Kerem." dedi. O Kerem'e göre daha kısık sesle konuşuyordu.

"Neyi denedin? Birlikte bir şeyler yaparken surat ifadeni görmediğimi mi zannediyorsun? O bıkkın surat ifadesi!"

Artık Melisa da dayanamıyordu. Kerem'in ona böyle bağırması bencilceydi. O bunu hak etmiyordu.

"Yaptığım fedakarlığı görmüyorsun!" diye bağırdı. Kerem kollarını iki yana açıp "Ne fedakarlığı yaptın ki?" diye sordu. Sitem dolu sesi Melisa'nın boğazını düğüm düğüm ediyordu. O da ağlamak istiyordu; ama yapamazdı. Kerem'in teselli bulacağı bir ailesi, arkadaşları vardı. O ise yapayalnızdı. Cihan'la aralarındaki çıkar ilişkisini saymıyordu.

"Hataydı." dedi Kerem. Sakinleşmiş gibiydi. En azından artık bağırmıyordu. "Tekrar biz olabileceğimizi düşünmek hataydı."

İki adım geriye çıktı. Sonra da arkasını döndü. Gitme vakti gelmişti. Yürüyeceği sırada Melisa'nın cümlesi duraklamasına sebep oldu.

"Sana gitme demeyeceğim."

Omzunun üzerinden kıza bakmak istedi; ama yapmadı. Gözlerini kapatıp yumruklarını sıktı. Nefesini yavaşça dışarı verdi ve yürüdü. Yürüdü.

Melisa geri de kaldı. Olduğu yerde yere çöküp ona ait olan içi boş mezara baktı.

"Yaşattıklarım için üzgünüm." diye mırıldandı. "Buna mecburdum."




TEPELERİN KIZI 2Where stories live. Discover now