-35-

8.3K 486 130
                                    

"Canın gibi sevdiğin insanları bir toprak parçası altında görmek zordur değil mi ufaklık?" Elinin altında toprağı ezerken ela gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Derin derin nefesler almakla meşguldü. Köşeye çökmüş ona bakıyordum.

"Öyle efendim." Dedim zar zor. O ağladıkça içim parçalanıyordu. Üzülüyordum. Çok üzülüyordum.

Okul çıkışı onu görmek için havaalanına gitmiştim. Ama benden on dakika önce çıktığını ağladığını söylemişlerdi. Önce evine gittim. Sonra babasının evine gittim. Ardından aklıma mezarlıkta olabileceği geldi ve oraya gittim. Düşündüğüm gibi mezarları suluyordu.

"Her zaman kırılıyorum. Kırılacağım. Ama sorun etmeyecek ve devam edeceğim yaşamaya. Adım gibi eminim. Bedenim toprağa girdikten bir ay sonra unutulacağım." Yerden çantasını alıp bana doğru baktı. Cesaretle dolup taşarken konuşmaya başladım.

"Ben sizi unutmam efendim. Kalbimde büyük bir yere sahipsiniz." Yavaşça gülümsedi. Mezarlıktan çıkmak için hızla yürümeye başladı. Onu takip ettim. Koşarak yanına gittim. Elini kavradığımda arabasının kapısını tutacaktı. Aniden onu kendime çevirdim. Elini çekip beni itti. Elindeki çantayı arabasının ön koltuğuna attı ve bana döndü.

"O zaman neden o çocuk var ha? Oğuz neden var Aybars? Beni seviyorsan neden onunla yakınlaşıyorsun? Bir açıklaman var mı?" Sinirle peş peşe ve hızlı konuşmuştu. Kafamı eğdim. "Efendim, Oğuz sadece arkadaşım." Diye mırıldandım sesimin güçlü çıkmasını umarak. Arabaya bindi. Ve hızla çalıştırdı. Ona bakıyordum mal mal. İki üç metre uzaktaki arabama koştum. Hızlıca çalıştırıp otoparktan çıkan Alkım'a yetişmek için gaza bastım. Şehirlerarası yola girmişti. İkimiz de 110 km/s ile gidiyorduk. Fazla hızlı! Korna çalıyordum ama Alkım durmuyordu bile. Ormana doğru girdi. Peşinden ben girdim. Yollar dar ve engebeliydi. Alkım'ı takip ediyordum. Bir yerde durdu. Bir göledin çevresinde... Arkasından arabayı durdurdum. Bana doğru geldi sinirle. Sonra yerdeki taşa tekme attı ve taş bizden çok uzağa gitti.

"Delirtme beni Aybars. Seni çok kıskanıyorum. Tahmin edebileceğinden çok ya ama sen başka birinin yanındasın." Sinir dolu gözlerinden fışkıran alevler vücudumu yakıp, kanımı kaynatmıştı. Alkım az önce bana ne dedi?

"Alkım hanım o sadece eski bir dost." Hızlıca, açıklayıcı ses tonumla konuşmuştum. Bedeninin kasıldığını buradan bile fark ediyordum. Arabasına doğru yürüdü ardından gölede doğru. Ve sonra bana döndü.

"Sana güvendim! Seni sevdim. Kendimi sana açtım her şeyimi sana anlattım." Bağrışları kulağımı tırmalarken ondan deli gibi korkuyordum ama yine de ona yaklaşmak istiyordum. Alkım'a kendimi açıklamak zorundaydım. Bu sabah yaptığım şey tam bir hataydı! Onu kıskandırmak zorunda değildim. Kıskandırmamalıydım.

"Efendim. Lütfen beni dinleyin." Zorlukla mırıldandım ona bakarak. Ela gözlerini büyüterek tuhaf bir kahkaha attı.

"Kes sesini! Ne yapacaksan yap ve defol hayatımdan! Not istiyorsan bütün notlarını yüksek vereceğim! İtibar istiyorsan hakkında müdürünle konuşacağım. Yeter ki daha fazla acı verme bana Aybars. Yeter!"

Olduğu yere, kuru yapraklar üzerine çöktü. Koşarak yanına eğildim. Ağlamaya başlamıştı. Kokunu kavradı. Ellerimden kurtulmaya çalıştı. Ayağa kalktı ve kolunu çekmeyi denedi tekrar. Sonra pes etti. Ağladığı içen titreyen dudakları ve boğuk sesiyle konuşmaya başladı.

"Neden, beni bırakmıyorsun ufaklık. Yemin ederim kimseye bir şey demem sadece canımı yakma. Yakma." Sesi hafiften alçalmaya başlamıştı.

"Of. Yeter gel buraya!" Elimi zorla onun bedenine sardım. Sevdiğim kadın yine savunmasızca bende kalmıştı. Güzel vücudu kollarım arasındaydı. Hıçkırıyordu hafiften. Teninin sıcaklığı beni de ısıtmıştı boynuma ılık nefesi çarpıyordu.

Gökyüzündeki İki KadınWhere stories live. Discover now