Gökyüzündeki İki Kadın

-3-

"Mitolojik olaylar şahsen fazlasıyla ilgimi çekiyor. Yani eğer gerçek değilse zamanın insanlarında nasıl bir hayal gücü varmış ki bunları yaratmışlar? Gerçi pek de sağlam değilmiş hani. Mesela bazı şeyler tutarsız. Zeus bir Titan oğlu. Babasını Titanlar Savaşında yenerek onları hapsetti ve kendisi egemen oldu. Zeus'un babası Zeus tarafından öldürüleceğini o daha doğmadan kehanetten biliyordu ve doğan çocuklarını doğduğu gibi yiyordu. Eğer annesi Zeus'u kaçırmasaydı ya da babası kundakta ona sunulan çocuğun bir taş parçası olduğunu anlasaydı? O zaman ne olacaktı? Titanlar hala dünyanın hâkimi olsaydı? Ya da bu zamana dek titanların soyları tükenir miydi? Yani bu tanrılar ve tanrıçalar her şey bir tesadüften mi oluştu?"

"Ah inan bilmiyorum Titanları sevmem. Güzel bir şeyler anlatmaya ne dersin mesela ah tanrıçalar?"

"Tarihteki ilk güzellik yarışması mesela?"

"Evet onu."

"Tanrıların yaşadığı Olimpos dağında su tanrıçası Thetis'in düğünü vardır. Thetis olağanüstü güzel bir kadındır. Zeus zamanında onunla birlikte olmak istemiş ama yapamamıştır. Çünkü Thetis'in üzerinde bir lanet vardır. Doğuracağı çocuk babasından güçlü olacaktır. Zeus kendisinden güçlü bir çocuğun varlığını göze alamaz ve Thetis'i bir ölümlüyle evlendirmeye karar verir. Bu kişi Peleus'tur. Bir düğün kararlaştırılır. Bu düğüne su perileri bile çağrılırken, kavga ve karmaşa tanrıçası olan Eris davet edilmez. Eris düğüne davet edilmediği için oldukça kızar. Zeus'a ve düğündekilere bu saygısızlığın cezasını vermek için bir yol düşünür. Ve eline bir altın elma alarak üzerine "En güzele." yazdıktan sonra Olimpos'a fırlatır. Elma düğünün tam ortasına düşer. Elmanın üzerindeki yazı salonda fısıltı şeklinde dolaşmaktadır. Salonun ortasına birden düşen bu elmayı bütün kadınlar kendilerine layık görmektedirler. Ama ortada 3 kadın vardır ki, bu elma için savaşmayı bile göze almışlardır. Bu 3 kadın elma üzerinde hak iddia etmek üzere öne çıkarlar. Hera, Athena ve Afrodit, hiçbiri geri çekilmek niyetinde değildir. Zeus'a dönerek tanrıların tanrısı olarak en adil kararı onun vereceğini, elmayı hak edene vermesini söylerler. Zeus. Böyle bir seçimi yaptığında, başına gelebileceklerden haberdardır. İki ölümsüz tanrıçanın sonsuz kinini kazanmak istemez. Tanrıçaların arasında seçim yapacak bir ölümlü bulmak gereklidir. Hermes'e emir verir. Toy ama soylu bir delikanlı bulmasını söyler. Bu çocuk Paris'tir. Son derece çekici bir erkektir. Onun yakışıklılığına kapılan ormanın şifacı perisi İonone ile birlikte yaşamaktadır. Hermes onu tanrıçaların beklediği alana götürür. Paris kendisine verilen görevin tadını çıkartmak için tanrıçaları uzun uzun süzerken kulağına onların rüşvet teklifleri gelir. Hera, ona sonsuz zenginlik ve Asya'nın kralı olmayı, Athena, komutan olarak daima zafere koşma ve çağlar boyu bilgeliğiyle anılmayı, Afrodit ise, ona dünyanın en güzel kadınını vaat eder. Ve Paris, altın elmayı Afrodit'e uzatır. Athena ve Hera, öfkeli bakışları Paris'e dikilmiş halde, bir sisin içinde kaybolurlar. Afrodit'in vadettiği bu kadın ise Yunan kralı Menelaos'un karısı Spartalı Helen'dir. Hatta bu yüzden güzellik yarışması Truva savaşına neden olmuştur."

"Ah. Böyle bir şey olduğunu bilmiyordum. Tanrım, berbat. Peki ya sen Aybars hangisini seçerdin?"

"Ben sanırım Afrodit'i seçerdim. Dünyanın en güzel kadınını. Sen?"

"Athena'yı, komutan olarak daima zafere koşmak ve çağlar boyu bilgeliğiyle anılmayı gerçekten isterdim."

"Benim tarafımdan bilgelikle anılıyorsunuz Bayan Tanay. Bunu içtenlikle söylüyorum. Size gerçekten çok imreniyorum. Lise hayatım boyunca hep sizi izledim. Hocalarımdan sizi dinledim. Kolay kolay unutulacak biri değilsiniz."

"Ah teşekkür ederim. Gururumu okşuyorsun. Ben sadece hep en iyisini istedim. Gerçi sanırım biraz bencil davranıyorum."

"Siz en iyisini hak ediyorsunuz Bayan Tanay bu bencillik değil." Bu tatlı konuşmamızı bölen şey birden daldığımız hava boşluğuydu. Uçak sarsılırken göz göze geldik. Birden kendimi koltuğa bastırırken Bayan Tanay korkmamam için elimi kavradı sonra ona yardım etmem gerektiğini söyleyip elimi yönlendirdi. Kolu 45°'lik bir açıyla sağa doğru kırıyorduk. Gözlerimi sıkıca kapatıp elimi ve vücudumu hiç oynatmadan saniyelerce bekledim. Ta ki Bayan Tanay beni dürtene kadar.

"Aybars, sakin ol geçti." Gözlerimi açtığımda Bayan Tanay bana bakıyordu. Ne yani korkamaz mıydım? Korkmuştum işte korktum. Tanrım bir sarsıntıda korktum dua edeyim ki bunu okula rapor etmesin.

"Bayan Tanay sanırım okula rapor edecek çok şeyiniz oldu ve sanırım bu sene mezun olamayacağım."

"Hey hadi ama. Ufak bir şeydi. Meraklanma. Seni rapor etmeyeceğim. Sadece yönetime şikâyet edeceğim." S*keyim yahu! Bu daha kötü. Lanet olsun. Kafamı önüme eğip yüzüğüme bakmaya devam ettim. Ufak bir A harfi kazınmış yüzüğüme.

"Yüzüğün güzelmiş hatıra falan mı?"

"Evet öyle. Ayla'nın yüzüğü Yurttan ayrılırken bana vermişti."

"Hum. Peki, Ayla kim?"

"Ayla benim koruyucu meleğimdi. Benden 11 yaş büyüktü. Ben yurttan ayrılacağım sene o yaş gereği çoktan çıkmıştı yurttan. Ama beni ziyarete gelirdi. Yurda ilk geldiğim zaman onu anneme benzetip kucağında ağlamışım." Kafasını eğdi. Üzülme, hadi ama güzellik. Sen üzül diye söylemedim ben.

"Sorun yok Bayan Tanay. Ben iyiyim. Alıştım benim için üzülmeyin lütfen." Derin bir nefes aldı gözleri gökyüzüne odaklanmıştı. Uçağa bindiğimizden beri ilk defa bu kadar derin bakıyordu maviliklere ve parıldayan beyaz bulutlara.

"Gökyüzüne aşığım Bayan Tanay. Çocukken hep bahçedeki banka yatar gökyüzünü izlerdim. Çok güzeldi. Yıldızlar hep parlaktı. Ay hep mükemmeldi. O zamandan beri en büyük hayalim pilot olmak. Ve bir gün bu hayalimi gerçekleştirmeyi umuyorum..."

"Demek gökyüzünü seviyordun. Hiç düşündün mü ya gökyüzü seni sevmeseydi?" Kulaklığını yarım takmış elini göstergeye atmıştı. Kafamı cama çevirdim. Derince bir nefes aldım ve kısık sesimle cevapladım.

"O zaman sizi daha çok severdim Bayan Tanay. Zaten gülüşünüz gökyüzü gibi. Gözlerinizde her sabah bulutların, her gece yıldızların yansıması vardır. Ay ışığı yüzünüze vurduğunda efsane güzel olursunuz. Ve ben sizi gökyüzüne tercih ederim."

#KalbiDengem