12. Bölüm "Suç çetesi"

Start from the beginning
                                    

"Eğer zorluk çıkartırsanız sizi de götürmek zorunda kalacağız beyefendi." Kendini beğenmiş, burnunun ucu ayakkabısına bakan, çirkef polis üzerine basa basa beyefendi demişti. Genelde kavga olduğunda okul adına Murat hoca konuşurdu ve polisler saygılı bir sesle "Hocam" derlerdi.

"Seve seve gelirdim fakat sınavdayız ve çıkardığınız her zorluk öğrencilerimin vaktinden çalıyor." Murat hoca, kollarını göğsünde birleştirdi. İki metrelik sarışın adam masamın başına geldi. Sıra arkadaşım kulağıma "Belediye başkanı," diye fısıldadı. "Anlaşılan öğrencinizin vaktinden pek de çalıyor sayılmayız." Boş kâğıdımı havada sallayınca sinirle ayağa kalktım.

"Kiminle konuştuğunun farkına varmazsan işinden olursun Sayın başkan." Ah, demek belediye başkanıydı. Belediye başkanımızı bile tanımıyordum. Demek ki tanınmaya değer biri değildi.

Babam basit bir avukat veya iş adamı değildi. Her ne kadar gizlese de onun neler yapabileceğini biliyordum. Babam gösterdiğinin aksine tehlikeli bir adamdı. Değil belediye başkanı, başbakan bile babamın karşısında duramazdı çünkü yeryüzünün esas başkanı savcılar ve hâkimlerdi ve babam bu şehirdeki tüm savcı ve hâkimleri bir dakika da toplayabilirdi.

Evet, sinirliydim ve evet, gözüm hiçbir şey görmüyordu. Sınıfıma aniden girip beni rencide eden bu orospu çocuğu kendini ne sanıyordu? Ben ne yaparsam yapayım desteğini esirgemeyen güçlü babam vardı ve ben haksız yere bir iş yapmazdım.

"On yedi yaşında küçük bir kızdan korkacak değilim. Götürün şunu."

Çöp parçasıymışım gibi "götürün şunu" demesini asla kaldıramazdım. Koray'a göz ucuyla baktığımda kafasına kapüşonunu geçirmiş, sıraya başını koymuştu ve oturuşundan anladığım şey şuydu "Gizleniyorum."

"Kimseyi götürmüyorsunuz." Dedi Murat hoca. Çılgına dönmüş bu kepçe kulaklı başkanın benimle derdi neydi?

"Yazılı belgemiz ve onayımız var"

"Neden o belgeleri kendine sokmayı denemiyorsun yer elması?" Ah, evet içimdeki zenci Avşar ortaya çıkmıştı. "Sayın belediye başkanının oğlunu bıçakladığın yetmiyormuş gibi bir de polise hakaret ha? Suç listeniz baya kabarıyor Avşar hanım." Sanki bana sadece göstermelik saygı duyuyormuş gibi iğreti dolu bir sesle söylemişti.

Ne yani, serseri Emre'nin babası belediye başkanı mıydı?  "Son nefesini verirken bunu karına da söyle şişko hergele."

Sınıftaki uğultular yükselirken Şule bacağımı sıktı. "Biraz daha hakaret edersen olay çıkacak."

Ben Anıl Hancızade'nin küçük kızıydım ve bu şehirdeki kimse saçımın teline zarar veremezdi. Şu ana kadar soyadımı hiç kullanmamıştım ama kimse sınıfımda beni aşağılayıcı bir hakarette bulunamazdı. "Bizimle geliyorsunuz. Avukat tutma hakk-"

"Çeneni kapatmazsan senin cenaze masraflarını ödeme hakkına da sahip olacağım."

Tamam, ileri gidiyordum ama başa gelen çekilirdi. Hiç olmazsa okuldaki itibarım zedelenmesin. "Babasının kızı." Diye tısladı başkan. "Götürün şunu."

Şule ve Utku masayı devirerek aynı anda ayağa kalkarken Koray sırasında büzüşmüştü. İki polis memuru birden koluma girince kaçışım olmadığını anladım. "Neden kovulmadan önce istifa dilekçeni yazmıyorsun kıçımın başkanı?" memurlar sabah Koray'ın sıktığı yerden tutunca kolumun acısıyla çürüdüğünü anlamıştım. Öküz herif. Neden gizlendiğini bilmesem de mutlaka haklı bir sebebi vardır diye düşünüyordum.

İkisi sertçe kolumdan tutarken "Morarırsa size dava açarım biliyor musunuz?" dedim, ikisi de ses vermedi. "Yolu biliyorum yer elması kolumu bırak." Çırpınmaya başladığımda kolumdaki güçler artarak yüzümü buruşturmama sebep oldu. "Bunu sana ödetirim." Sözlerimi ciddiye almamaları canımı sıkarken Emre'ye bir kez daha lanet ettim. Neden normal bir babası yoktu? Bu sefer işin için babamda karışacaktı ve annemin bir değeri kalmayacaktı.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now