"Çağatay?"

"Efendim güzellik?"

"Sana verdiğim sözü bozarsam ne olur?"

"Aklından bile geçirme, Ekim. Biliyorsun, aynısını yaparım."

"Sana söz vermekten nefret ediyorum."

"Ben de sözüne ihanet etmek istemene sebep olanlardan nefret ediyorum."

"Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Ekim telefonu kapattığında her zamanki gibi konuşmalarını düşündü.  Çağatay böyle biriydi işte. Konuşmalarını insanın aklına kazırdı. Özellikle de şu meşhur söz konu olduğu zamanlarda. Ekim hayatı boyunca tek bir söz vermişti ve bunun yükünü her gün hissediyordu. Kadın "Keşke bu sözün beni nasıl öldürdüğünü bilsen, Çağatay," diye fısıldadıktan sonra banyoya geçti. Bakışlarını aynadaki aksinde sabitlemiş, geldiği hale bakıyordu. Çalı süpürgesi gibi olan saçları, yüzündeki mide bulandıran benleri ve duygusuz gözleri. Ailesi dahil herkesin ondan nefret etmesine sebep olan görüntüsü canını yakmıyordu. Sadece insanların bakışlarından yorulmuştu artık. Sözüne ihanet edecek kadar yorulmuştu. Her şeyi zihninin en ücra köşesine kilitleyip yüzünü yıkadı.

Konuşmanın Ekim için anlamı farklıydı, Caner için farklı. Onun merak ettiği iki şey vardı. Biri Ekimin özür dilerken neden bahsettiğiydi. Gece onun yanına mı gidecekti? Hangi hakla? Eskiden ne yaptığı, nasıl yaşadığı zerre kadar umurunda değildi ama artık onun soy ismini taşıyordu. Her hareketine dikkat etmeliydi. Diğer merak ettiği şey ise şu "söz" mevzusuydu. Hangi sözden bahsediyorlardı? Aklına gelenlerle sinirle yerinden kalkıp hazırlanmaya başladı. Evde kalırsa karısını boğazlardı ve böyle bir şey yapmak ona yakışmazdı.

***

İkisi de dışarı çıkmak için kapıya yöneldiğinde onları durduran Nazan hanım oldu. Kadın ne oğlunu ne de gelinini kahvaltı etmeden bırakacaktı. Bu yüzden onların itirazlarına kulaklarını kapatıp ikisini de masaya oturttu. Sofra sıradan görünüyordu ama orada özellikle yapılmış yemek de vardı. Nazan Tözün mantarlı omletin bir kısmını gelininin tabağına koydu. Onların mutluluğunu artırmak için elinden geleni yapmak istiyordu. Gelinini tanımak, onunla iyi anlaşmak istiyordu. Gülümsemelere küsmüş oğlu hayata geri dönsün istiyordu.

"Caner mantarlı omlet sevdiğini söyledi. Umarım beğenirsin."

Kadının söyledikleriyle Ekimin gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Kalbi teklemiş, bakışları kocasına dönmüştü. Kendisi hakkında bilgi vermeye nasıl cüret etmişti bu adam? Üstelik yalan bilgiydi. Caner ise karısının aşırı tepkisi fark edilmesin diye onu omzundan tutarak kendine çekti. Annesine gülümserken sessizce kadının kulağına fısıldadı. Nazan hanıma göre bu manzara çok güzeldi. Oysa karı koca birbirlerini öldürmemek için zor duruyorlardı.

"Biraz daha ağzını açık tutarsan annem şüphelenecek."

"Ben bunu yiyemem."

"Çocuk gibi trip atmayı bir kenara bırak. Burası evin değil. Bana ve anneme ailene yaptıklarını yapmana izin vermeyeceğim. Sus ve ye. Annem senin annenden farklı olarak sana gerçekten değer veriyor."

Her kelime Ekimin kalbine ok misali saplanırken derin bir nefes aldı. Caner Tözün insanı nasıl kıracağını iyi biliyordu. Kalbindeki ağrının başka açıklaması olamazdı. Belki haklıydı ama bu kadar sert cümleler seçmesi... Annesi ona değer vermiyordu, haklıydı. Ancak böyle söylemesi de gerekmiyordu. Kadın kocasına ayak uydurarak çatalını alıp omletten küçük bir parçayı yemek için hazırlandı. Yine de elini hareket ettiremiyordu. Bu adam için rol yapmaya değer miydi? Kalbine bu derecede acı yaşatan biri için değer miydi? Ve ya hiç sevmediği, ondan nefret eden biri için değer miydi? Çatalını geri bırakmak için hareket ettiğinde kocası öfkeyle çatalı elinden aldı. Nazan hanım çalan telefonunu cevaplamak için odadan ayrılmıştı. Caner Tözünün gözleri alev alevdi. Şansı olsa bakışlarıyla yakardı kadını.

{Tamamlandı} Çirkin AşkıWhere stories live. Discover now