26/ SAKLI SIR

669 45 23
                                    


Selamün aleyküm arkadaşlaarrr👻
İyi okumalaaaarrrrrrrr😄😄

-Esra'dan-

Telefonu kapattıktan sonra bir süre ne yapacağımı bilemez bir halde telefona baktım.

Söyleyemem ki! Bunu Burak'a söyleyemem. Asla söyleyemem! Bunu öğrenirse hayatı hiçbir zaman şimdiki gibi olmaz. Bir daha asla, kimseye güvenemez, inanamaz. Hayatı tepe taklak olur.

Peki ya bunu başkasından öğrenirse? Ya benim de bunu bilip ondan sakladığımı öğrenirse? Arkasından iş çevirdiğimi düşünürse? O zaman, söylemeli miyim? Hayır hayır hayır. Söyleyemem. Hem, bunu benim bildiğimi kimse bilmiyor ki! Evet, kimse bilmiyor. Bilmelerine de gerek yok zaten. Ben de hemen şu anda duyduklarımın hepsini zihnimden siliyoruuummm. Sanki hiç duymamış gibi hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum. Evet, böylesi daha iyi. Kesinlikle böylesi kat kat daha iyi..

Böyle bir şeyi yıllarca Burak'tan nasıl saklayabilirler aklım almıyor. Ne olurdu sanki bilseydi bunu? Vaktinde her şeyi söyleselerdi? Her şey Burak için şimdi olduğundan daha güzel olurdu.

Can ve Burak'ın yaklaşan seslerini duyunca hemen kafamdan bu düşüncelerimin hepsini attım. Elimdeki telefonumu çantama, çantamı da yatağımın hemen yanına koydum. İkisini de görmemle yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirmem bir oldu.

-"Ooo uyanmış bizim prenses!" Burak'ın bana takılmalarına alışmıştım. Yine de gözlerimi devirmeden edemedim.

-"Burak, saçma saçma konuşup durma. Evet, prenses olduğum doğru ama bunu her yerde söylememelisin." Burak da Can da bu söylediklerime sahte bir şekilde güldüler. Ardından birbirlerine bakarak bir anda ciddileştiler. Neler oluyor yine?

Burak yavaş yavaş yanıma yaklaştı. Kulağıma doğru eğildi ve "Yaptıklarını umutmadık Esra. Hepsini konuşacağız. Doğru yerde ve doğru zamanda.." diye fısıldadı. Birden tüylerimin ürperdiğini hissettim. Ben tamamen Burak'a odaklanmıştım, daha doğrusu ondan saklanan sırra. Aklıma Bahar'ın gelmesiyle tedirgin bakışlarımı Can'a çevirdim.

-"Bahar! Bahar nasıl? İyi mi? B-ben.. Bilerek olmadı.. Gerçekten.. Böyle olsun istemezdim... O.. ölmedi, değil mi?" Biraz duraksadım. İkisini de tekrar süzdüm. Daha sonra rahatlamış bir sesle devam ettim.

-"Anlaşılan ölmemiş. İçeri espri yaparak girdiğinize ve bu kadar rahat davranmanıza bakacak olursak, ölmemiş. Ohhh çok şükür."

İkisinin üzerinde bakışlarımı tekrar gezdirdim. "Peki nerede?" Soruma Can cevap verdi.

-"O da burada. Hastanede. Ama şimdi uyuyor. Henüz uyanmadı yani."

-"Yani amacına ulaşamadın Esra. Bahar'ı öldüremedin."

-"Saçmalama Burak! Onu öldürmeyi tabii ki istemedim. Böyle bir cümleyi nasıl söylüyorsun?"

-"Hareketlerine bakarak söylüyorum. Onu dönme dolaptan atan ben değilim herhalde Esra. Sahi, neden attın onu aşağı? Öldürmek için atmadın madem, niye attın Bahar'ı? Öldürmek için olmadığına göre.. Sakat bırakmak için herhalde? Ha, ne dersin?"

Ne oldu birden bire Burak'a böyle? Daha üç dakika önce odaya giren Burak ile şimdi burada benimle konuşan Burak aynı kişi değil. Kesinlikle olamaz.

-"Burak, şu an saçmalıyorsun! Onu ne öldürmek istedim ne de sakat bırakmak istedim tamam mı!"

-"Şşştt sessiz olun! Bütün hastane bizi dinliyor. Bu kadar bağırmanıza gerek yok! Burak, bunlar şimdi konuşulacak konular değil. Sen de sakin ol Esra. Tamam mı canım.." dedi ve bana yaklaşarak gözümden akan yaşı eliyle sildi. O sırada içeri giren hemşireyle üçümüzün de gözü hemşireye kaydı. 

ESRAWhere stories live. Discover now