3/ÜNİVERSİTENİN İLK GÜNÜ

2.2K 145 16
                                    


Selamün aleyküm. İyi okumalar.

Bugün üniversitenin ilk günü. Benim için hayatın anlamı olan üniversiteye gidiyordum işte. Kâbusum hâlâ aklımda ama o sadece bir kâbus olarak kalacak. Ben hâlâ aynı Esra'yım. Başörtülü insanlardan nefret eden, onları gerici olarak gören Esra. Bu kâbus hakkında biraz daha düşününce Bahar'ın haklı olduğunu anladım. Saçma bir rüyaydı işte. Hiçbir anlamı olmayan, kötü, hatta hayatımda gördüğüm en korkunç kâbus...

O gün kafede otururken Bahar'ın telefonu çalmış ve teyzesinin kalp krizi geçirdiğini öğrenmişti. Apar topar Edirne'ye gitmek zorunda kalmıştı. O günden sonra da bir daha görmedim zaten ama telefonla konuştuk. Teyzesi iyiymiş. İstanbul'a dün gelmişti. Sonuçta bugün okul başlıyordu.

Bahar, teyzesini çok sevdiği için kalp krizi geçirdiğini öğrendiğinde çok kötü oldu. Benim onun teyzesi gibi bir teyzem olsa ve kalp krizi geçirse, ben Bahar kadar çok üzülmezdim. Ben hiçbir yobaz için o kadar çok üzülmem ki. Sonuçta onlar gericiler. Yeniliklere kapalılar, kadın erkek eşitliğine bile karşılar. Kadınlar kollarını, bacaklarını hatta saçlarını bile kapatırken, erkeklerde böyle bir kısıtlama yok. Kısaca onlarda eşitlik yok.

Kahvaltımı yalnız başıma yaptıktan sonra odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Üniversitenin ilk günü için kırmızı mini bir elbise ve kırmızı platform topuklularımı giydim. Saçlarımı salık bıraktım ve küçük dalgalar yaptım. Üniversitenin ilk günü için bence gayet güzel olmuştu. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra işim bitmişti. Siyah çantamı da alarak evden çıktım.

Arabama bindim ve çalıştırdım, demeyi çok istesem de bir türlü çalıştıramadım. Hadi ama, okulun ilk günü taksiyle gidemezdim. Bu benim için imkansızdı ama galiba başka çarem de yoktu. Annem ve babam bir haftalığına şehir dışına çıkmışlardı ve arabalarını da almışlardı. Ablam zaten Ankara'da okuyordu. Yani evde sadece Emine abla ve ben vardım. Mecburen, hiç istemediğim halde taksiyle gitmek zorunda kalmıştım.

Telefon rehberimde kayıtlı olan bir taksi durağını aradım ve bir taksi göndermelerini rica ettim. On beş dakika içinde geleceğini söylediler. Bahçemizin önünde bir sağa bir sola gidip dururken uzaktan gelen bir kızı fark ettim. Kız bana çok garip gelmişti çünkü o da başına bir bez bağlamıştı. Hem de bazı kapalılar gibi değildi bu. İlk defa böylesini görmüştüm. Benim şimdiye kadar gördüğüm bütün kapalılar rengarenk giyiniyordu. Bu ise, simsiyah giyinmişti. Diğer kapalılara gerici diyordum ama bu gericilerin önünde bayrak sallar. Kız biraz uzakta olduğu için yüzünü tam göremiyordum. Herhalde çirkin veya şişman bir şeydir diye düşündüm. Eğer güzel olsaydı, kendini başkaları görmesin diye bu kadar sarıp, o giydiklerinin içine saklanmazdı.

Ben bunları düşünürken kız bana biraz yaklaşınca hiç de benim düşündüğüm gibi çirkin veya şişman değildi. Aksine gayet güzel ve hoş bir kızdı. Kahverengi iri iri gözleri, biçimli bir burnu vardı. Giydiği o bol kıyafetler vücudunu belli etmiyordu. Biraz daha yaklaşınca daha çok şaşırdım. Bu kız hiç makyaj yapmamıştı. Ne bir parlatıcı, ne de gözlerine eyeliner sürmüştü. Yine de çok güzeldi.

Kızın arkasından bakakalmıştım. Kendimi öyle hayal etmeye çalışıyordum ama hayal bile edemiyordum. En son hiç makyaj yapmadan ne zaman dışarı çıktığımı düşündüm. Hatırlamıyordum bile. Okulda makyaj yapmak yasak olduğu için sadece dudağıma parlatıcı sürüyordum ama onun haricinde en son sıfır makyajla dışarı çıktığımda galiba on dört yaşındaydım. Sonra ablam ve annem tarafından hayatıma makyaj sokulmuştu. İlk zamanlar istemesem de şimdi annem ve ablama içten içten sürekli teşekkür ediyorum. Genelde çok ağır makyajlar yapmam ama parlatıcı veya ruj olmadan hayatta dışarı çıkmam. On dört yaşımda hayatıma zorla giren makyaj, şimdi hayatımın en önemli ve en vazgeçilmez parçası olmuştu.

Ben bu düşüncelere dalmışken taksicinin bana seslendiğini fark ettim. Yaklaşık on dakikadır kızın arkasından bakıp düşünüyordum. Kızın gözden kaybolduğunu fark etmemiştim bile.

Taksiye binince okulun adresini verdim ve yolu izlemeye başladım. Kapalı kızı unuttuğum sırada başka bir kapalı kız dikkatimi çekti. Bu kapalı kız ise benim görmeye alıştığım kapalılardandı. Fuşya renginde bir bluz, yırtık bir kot ve altına ise yine fuşya renginde topuklu ayakkabı giymişti. Şalı ise çok parlak bir siyahtı. Ayrıca makyaj da yapmıştı. Hatta yaptığı makyajla benden bile daha çok dikkat çekiyordu. Bu kızın giydiği kıyafetleri ben de giyebilirim ama o kızın kıyafetleri gibi simsiyah giysileri bana hiçbir güç, kuvvet giydiremez. Sonra yaptığım hatayı fark ettim. Onlarla kendimi kıyaslıyordum. Onlar kıyafetleri ne kadar farklı olursa olsun benim gözümde birer gerici, ben ise modern biriyim. Bir daha asla gerici biriyle kendimi kıyaslamayacağıma kendi kendime söz verdim. Ama siyahlara bürünmüş kızla, ona göre modern olan kapalı kızı karşılaştırabilirdim.

Bu iki kız da başlarını kapatmışlar. Birisi bakanların bir daha bakmasını sağlayacak şekilde kıyafetler, dikkat çekici renkler ve "Ben geliyorum. Bana bakın." diye ses çıkaran topuklular giymiş. Diğeri ise siyahlara bürünmüştü. O haliyle hiç de dikkat çekici birisi değildi.

Peki bunların hangisi daha iyiydi? Bence en iyisi başını kapatmamaktı ama onları kendi aralarında kıyasladığımda şaşırtıcı bir şekilde siyahlara bürünen kızın daha iyi olduğu kanısına vardım. Birisi sanki ikisinin arasında kalmış gibiydi. Ne bize -yani başını kapatmayan insanlara- benziyordu ne de tam anlamıyla kapanmış gibiydi. Arada kalmıştı ve ben her zaman bir şey yapılıyorsa en iyi şekilde yapılması gerektiğini düşünürüm. Bu kızların amacı tam olarak ne bilmiyorum ama eğer dikkat çekmemek ise amacını gerçekleştirebilen kesinlikle siyahtı. Yine de bu, ikisinin de yobaz olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Okula vardığımızda taksiciye ücretini ödeyip okulun bahçesinden içeri girdim. Sonunda en büyük hayalim olan üniversitenin psikoloji bölümünü kazanmıştım. Okulumuz insana huzur veren bir maviliğe bürünmüştü. Bahçesi ise yemyeşildi. Huzur konulu bir tablo gibiydi kısacası...

Okulu biraz daha inceledikten sonra yavaş yavaş okula doğru yürümeye başladım. Can, Bahar ve Burak'la okulun kafeteryasında buluşacaktık.

Okulun içi de aynı dışı gibi ferahtı. Kafeteryaya girdiğimde gözlerimle etrafı taradım. Daha gelmemişler diye düşünürken Can'ı gördüm. Yanındaki boş sandalyelerden birine oturdum.

"Naber aşkım?"

"İyiyim canım. Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Burak'la konuştuniz mu?"

"Evet. Biraz önce konuştuk. Yoldaymış. On dakikaya geliyormuş. Ben kahve alacağım, ister misin?"

"Çok iyi olur canım yaa."

"Tamam geliyorum birazdan"

Can'ı beklerken biraz telefonuma baktım. Telefona bakarken birinin benim ismimi seslendiğini duydum. Arkama sağıma soluma baktım ama kimseyi göremedim. Yanlış duyduğumu düşünerek tekrar telefonuma döndüm. Tam o sırada omzuma birisinin dokunduğunu hissettim. Kim olduğuna bakmak için arkamı döndüm.

Aman Allah'ım! Nasıl olur? Bahar'a ne olmuş böyle? Arkadaşım tanınmayacak hâle gelmiş.

"Bahar ne oldu sana böyle?" 

Merhaba arkadaşlar. Yeni bölümle söz verdiğim gibi cumartesi günü karşınızdayım. Ne olur yorumlarınızı eksik etmeyin. Bölüm için oy vermenin de o kadar zor olduğunu düşünmüyorum. Yeni bölüm inşallah haftaya CUMARTESİ günü gelecek. Allah'a emanet olun.

ESRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin