Gel Vefasız

1.5K 127 126
                                    

Kavuşacağı aşkta herkes sever!

Kavuşamasan da sevebiliyor musun?

Sen ondan haber ver!

İhsan Turhan

***

Burak'ın çatalla gitar çalışından sonra Mert ile kendimizi yerde kıvranarak kahkaha atarken bulmuştuk. Can parçalarımla yine eskisi gibi gülüyorduk, üstelik yaşadığımız onca şeye rağmen. Tutmakta zorlanacağımı bildiğim bir söz vermiştim her şeyin üstüne cila niyetine... Burak o kadar kararlı konuşmuştu ki ona ne hayır diyebilir ne de onu çiğneyip geçebilirdim. Aslında ben bile henüz ne hissettiğimi bilmiyorken o yine ona Allah tarafından bahşedilen öngörü yeteneğini kullanmış ve geleceği görmüştü sanki. Burak'ın kendine has bir özelliğiydi bu. Görüyor ve biliyordu işte. Aylin'in hayatı da onun sayesinde kurtulmamış mıydı? İçinin sıkıntısına yenik düşüp o hissiyatın esiri olup tablet ile yapışık ikiz gibi dolanmıştı tüm gün. Stüdyoda kayıttayken ne zaman sigara molası vermeye çıksam Burak'ı tablete yapışmış Aylin'i izlerken görmüştüm. Hatta yukarıda Allah var, Aylin'e âşık mı acaba diye içimden de geçirmiş ama asla bunu dile getirememiştim. Çünkü o on gün boyunca neredeyse bulduğu her boşluğu ya Aylin'i kameralardan izleyerek geçiriyor ya da onunla saatlerce süren telefon konuşması yapıyordu. Dün yaptığı açıklamadan sonra kendimden ve düşüncelerimden utanmıştım. Günlerdir kendi kendime sorduğum soruyu Burak bir anda cevaplamış ve içimdeki fesatlık kırıntılarını çıkardığı fırtına ile dünyanın en uzak ucuna savurmuştu. Kendi kendime sormadım da değildi hani? Aylin'e âşık olsa ona aşkını ilan etse ben ne yaparım? Adını koyamadığım bu şey için arkadaşımı, kardeşimi çiğneyip geçer miyim? Geçmezdim, geçemezdim... Eskisi gibi mutlu olmazdım belki ama asla kardeşimin mutluluğuna da gölge düşürmezdim. Gerçi son birkaç yıldır benliğime sahip olan ve katlanarak büyüyen mutsuzluğumun yanında bu biraz hafif bile kalırdı. Belki de çok erken bir şeyleri düşünüyor hesabını yapıyordum bilemiyorum. Ancak ormanın içinde kollarımın arasında son nefesini vermek üzere olan Aylin beni çok başka bir adam haline getirmişti. Aylin için; yaşasaydı Pelin'i çıplak elle öldürebilir, onu dövüp sokağa atan adama tarihe geçmiş tüm işkence yöntemlerini uygulayabilirdim. Büyük bir boşluğun içinde yolumu ve yönümü kaybetmiş, bir çıkış yolu arayan avareye dönmüştüm adeta.

Bütün gece boyunca Mert'e çaktırmamaya çalışsam da bir yanım hâlâ tedirgindi. Görüntülerin yedeğinin olup olmadığını bilmemek canımı fazlasıyla acıtıyordu. Mert'i eve dönmeye ikna etmek için ondan başka kimsenin umurumda olmadığını söylemiş olsam da o görüntülerdeki kişi annemin ta kendisi olduğu için bal gibi de umurumdaydı. Bunu Mert ve Burak'a söyleyebilir miydim? Elbette hayır! Çünkü benim deli kardeşlerim benden önce annemi bu olayın içinden çıkarabilmek için akıl almaz planlar yapmaya başlarlardı. Uzun zamandır rol yaptığım için yine rol yapmaya devam ediyordum haliyle...

Çokça uzun zaman olmuştu geceleri kafamı yastığa koyduğumda derin bir uyku çekmeyeli. Bu gidişle o uyku ile hiçbir zaman kavuşamayacakmışım gibi de gözüküyordu. Bir tarafta Aylin, bir tarafta Burak... Tüm bunlar yetmiyormuş gibi üzerine eşantiyon niyetine annem ve Mert eklenmişti.

"Bazen daha fazladır her şey, bir eşikten atlar insan..." diyor ya Sezen Aksu... İşte ben o eşiğin tam önünde duruyordum. Sadece atlamalı mıydım yoksa olduğum yerde mi kalmalıydım onu bilmiyordum. Sanırım, zaman derdimin en büyük ilacı olacak, kanayan bütün yaralarımı acıta acıta iyileştirecekti. Gözümü açtığım dakikadan itibaren yine başlamıştım işte kendimi didiklemeye. Banyodan büyük bir gürültü ile dışarı çıkan Burak olmasaydı tüm günü kendi kendimi yiyerek geçirebilirdim aslında. Hastanede bize açılan süit odada kalıyorduk tüm ekip. Aylin iyileşene kadar da kalmaya devam edecek gibi gözüküyorduk. Burak'ın söylediğine göre en az bir ay yeni mekânımız onların hastaneydi. Konserlere buradan gidip gelecek, duruma göre bir nöbet programı oluşturacaktık. Bir anlık dalgınlığımı yine Burak'ın homurdanan sesi bozmuştu.

"Kardeşim, dün yalan söyledin değil mi?"

"Neyi kardeşim?"

"Mert'e diyorum. Yalan söyledin değil mi? Ne var bu bana verdiğin şeylerin içinde?"

"Kardeşim ne olduğunu sorma. Ancak kötü kişilerin eline geçerse hayatımı kaydıracak kadar kötü bir şey olduğunu bil yeter. Kontrol edip imha etmemiz lazım."

"Anladım kardeşim. Ben şimdi üzerimi giyinip Mert'in yanına gideceğim. Geceden beri Aylin'in yanında. Onu oyalarım biraz. Sen de o arada ne yapman gerekiyorsa yaparsın."

"Kardeşlerin bir tanesi!" diyerek sarılmıştım Burak'a. Birkaç saniye hiç konuşmadan öylece sarılmıştık birbirimize. Sonra Burak yine söyledikleri ile ambiyansın içine limon sıkmıştı.

"Kardeşim ayrılmamız lazım. Odaya aniden biri girse üzerimde bir havlu, yukarısı çıplak, ıslağım da. Sarılıyoruz falan. Neme lazım adımız kötüye çıkmasın sonra."

Al işte yine yapmıştı yapacağını. Hem beni romantizmin dibine vurdurup aynı anda gülme krizine sokan tek insandı o. Aynı kandan olmayabilirdik ama benim kardeşimdi işte.

Burak üzerini giyinip çıkmış ben de fırsattan istifade Burak'ın masanın üzerine bıraktığı usb bellek ve cdyi alıp içeriğini kontrol etmek için bilgisayara takmıştım. Oturduğum sandalyede yerimde duramıyor, içinden beklediğim şeyin çıkması için dua ediyordum resmen. Nihayetinde ekrandaki görüntü ile karşı karşıya kaldığımda Pelin'in şantaj ile karışık bana bu videoyu izlettiği gün belirivermişti gözümün önünde. Şimdi eğer Pelin dediğini gerçekten yaptıysa ben bunları imha ettiğim anda bu kâbus bitecek ve bu sır benimle beraber mezara girecekti öyle mi? Nedense buna inanmak istesem de inanamıyordum. Ya da uzunca bir süredir her an tetikte yaşamaktan kaynaklanan bir paranoyaydı benimki. Banyonun içindeki metal çöp kovasının içine cd ve usb belleği atıp, kolonyayı üzerine dökmüş ve tutuşturmuştum. İyice yok olduğuna emin olduktan sonrada su ile söndürmüştüm. Bunun içinden bilgi kurtaracak adamın CIA'de falan çalışıyor olması lazımdı...

***

Aylin'in dudakları o gece susuzluktan çatlamamıştı. Dudakları acımadığı için şaşırdı Aylin. Gözünü açtığında Mert yanı başındaki koltukta kafası yana düşmüş bir vaziyette elindeki pansuman tepsisi ile uyuyordu. Onun o halini görünce anlamıştı neden dudaklarının acımadığını... Yüzünde yine bir gülümseme belirmişti. Yaşadığı her şeye rağmen şükrediyordu Tanrıya içinden, hayatına bu üç mucizevi insanı soktuğu için... Aylin, Mert'in uyuyuş halini süzerken odanın kapısı açılmış, içeri Burak girmişti. Burak'ın yüzünün rengi bir pirinç tanesi kadar beyazdı.

"Hemen geliyorum!" diyerek fısıldadı Aylin'e ve girdiği kapıdan tekrar dışarı çıktı. Koridorun sonundaki asansörün kapısına ulaştığında çağırma düğmesine bastı Burak. Ardından birkaç saniye sonra asansörün kapısı açıldı ve aradığı kişi Kaya ile karşı karşıya kaldı. Kaya da anlamıştı Burak'ın suratının renginden ters bir şeyler olduğunu.

"Ne oldu kardeşim bu halin ne?" diye sordu endişeyle. Burak derin bir nefes aldı önce ardından elindeki telefonun ekranını Kaya'ya döndürdü. Kaya önce ne olduğunu algılayamadı, gördüğü şeye inanmamak istercesine gözlerini ovuşturduğunda dudaklarının arasından gayri ihtiyari tıslayarak döküldü kelimeler.

"Hassektir!"

CEBİMDEKİ GÖZYAŞLARI ( RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin