DOKTOR BU NE? ( Bölüm 3 )

1.4K 136 61
                                    

Bir hışımla çıkmış olduğum adli tıptan Şile yolundaki mekâna ulaştığım o arada geçen zaman adeta yok gibiydi. Arabayı nasıl kullanmıştım, hangi sokaktan dönmüştüm? Mevcutta oturduğum bu masaya nasıl gelip oturmuştum? Hiçbirini hatırlamıyordum. Ben bende değildim orası kesindi. Annemin bir anlık yapmış olduğu bir hata yüzünden başıma gelmeyen şey kalmamıştı. Şantaj yüzünden Pelin ile nişanlanmış, bu süre zarfında yine Pelin'in babasına görüntülerin basına sızmaması için dünyanın parasını vermiştim. Gözleri bir türlü doymak bilmemiş, hep daha fazlasını istemişlerdi. İşte sırf bu yüzden defalarca kendimi öldürmeyi düşünmüştüm ben. Annem benim bu hayattaki en kutsal varlığımdı. Bir kardeşim, abim ya da ablam yoktu benim. Annem ve babam yaşadıkları koşturmaca dolu hayatın içinde beni bir şekilde aradan çıkarmayı başarmışlardı işte. Çok ünlü iki müzisyendi onlar. Yılların eskitemediği bir aşk ve evlilikleri vardı üstelik. Normal şartlar altında bizim bulunduğumuz camiada evliliklerin bile bir raf ömrü varken onlar birbirlerine bağlı kalmayı başarabilmiş örnek bir çiftti. Belki de aynı dili konuşuyor oluşlarıydı onları bağlı kılan. Bilmiyordum... Armut dibine düşmüştü ve ben de müzisyen olmuştum işte. Onların yaptığı tarzın dışında müzik yapıyorum diye de babam benimle tam iki sene konuşmamıştı. Çünkü onun kafasına göre, o kaliteli müzik yapıyordu ben piyasa müziği yapıyordum. Bu, "Serez" soyadına kesinlikle yakışmıyordu. Hatta kaderimin değiştiği gün babamın bana küstüğü gündü. Sahnelerde olmak istiyordum ama babam yaptığım müziği desteklemediği için sürekli olarak soyadını kullanıyor ve önüme set çekiyordu. Her şeye rağmen katılmıştım ben o ses yarışmasına. Bir şekilde de şansım dönmüş, ekranlara yüzüm yansımış, belki yarışmanın birincisi olamamıştım ama sahnelere açılan kapıyı aralamıştım. Bu yarışmanın bana kattığı tek şey o da değildi üstelik. Yine o yarışma sayesinde farklı zamanlarda katılmış olan kardeşlerim Burak ve Mert ile yarışmanın düzenlediği bir baloda tanışmıştım ben...

Sonrasında babam ile ilişkilerimiz biraz kopuk ilerlemiş olsa da yapmış olduğum işteki başarım aramızdaki buzların erimesine sebep olmuştu. Ancak annem ne olursa olsun her şartta desteklemişti beni. Hatta babamın yapacağı birçok şeye o engel olmuş ve yine beni kanatlarını gererek koruma altına almıştı. Annemle aramızdaki bağ çok farklıydı bizim. O yüzden onun kılına zarar gelmesindense seve seve ölüme giderdim ben.

İbo'nun gelmesini beklerken kendi kendimi yemiştim yine. Son birkaç yıldır bu bende alışkanlık haline gelmişti. Burak ve Mert'in neden bu kadar delirdiğimi anlamamaları için onlardan köşe bucak kaçıyor, bulduğum her boşlukta kendimi didikliyordum. Allah'tan İbo zamanında gelmişti aksi halde değil o villaya gidip o kasayı açacak, kendimi arabaya atacak kadar bile gücüm kalamayacaktı. Toplam otuz altı saat dolmamıştı belki ama bir ömürlük aksiyon yaşamıştım bu süre zarfında. Nitekim o villanın önüne gelmiştik. Kapıyı yoklamıştım ama açılmamıştı. Ardından içeri girebileceğim bir açıklık aramıştım ancak o da yoktu. Aklıma Pelin'in anahtarı sakladığı yer gelmişti birden. Nefes almadan gitmiştim anahtarı sakladığı noktaya fakat anahtar orada yoktu. Ne bekliyordum ki? Bu eve öylece elimi kolumu sallayarak girebileceğimi mi? Tam ben kendi kendimi paralamak üzereyken yine imdadıma son anda İbo yetişmişti.

"Kaya Bey, arabada maymuncuk var kapıp geleyim mi?"

Bir küp altın bulsam bu kadar sevinemezdim herhâlde.

"Ne duruyorsun İbo! Çabuk ol." demiştim gözlerimin ışıl ışıl parladığına emin olarak. Büyük ihtimalle elim boş dönecektim bu evden ama şansımı denmek zorunda olduğumu da biliyordum. En azından içimiz rahat olacak, "Denemedik!" demeyecektik. Birkaç dakika içinde İbo elindeki maymuncuk ile gelmiş, vakit kaybetmeden kapının kilidi ile seviyeli bir ilişki yaşamaya başlamıştı. İbo bir çilingir edasıyla kapıyı açıp,

"Kaya Bey önden buyurun!" dediğinde kalbim saatlerce koşu bandının üzerinde ter atmışım gibi hızlı atıyordu. Öyle ki kalbim her atışında sesi kulaklarımın içinde yankılanıyordu. Üst kata çıkan merdivenin ilk basamağına geldiğimde gayri ihtiyari yutkunmuştum. Elimi çabuk tutmam gerektiğini biliyordum. Biliyordum ama tam aksine bir şekilde yavaş hareket ediyordum. Usul adımlarla merdivenlerin her basamağını arşınlamış, sağımı solumu kontrol edip yatak odasının kapısını açmadan önce derin bir nefes çekmiştim ciğerlerimin en derinine. Kapının tokmağını sola doğru çevirip kapıyı araladığımda arkamdan yükselen ses yüzünden neredeyse ödüm patlamıştı...

CEBİMDEKİ GÖZYAŞLARI ( RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin