Savaş Part:2

61 8 0
                                    

-Burak Yıldız-

Olamaz! Aylin!" diyebilmiştim telefon elimden yere düşüp parçalarına ayrılırken. Sanki yere düşüp parçalanan telefon değil de benim kalbimin ta kendisiydi. Babam telefonda Aylin'in hasta bakıcı kılığına girmiş bir adam tarafından hastaneden çıkarıldığını ve bir ambulansa bindirildiğini söylüyordu. Güvenlik kameraları sadece bu kadarını çekebilmişti. Peki, o adam kimdi? Aylin'den ne istiyordu? Beynimin içinde sanki havai fişekler patlıyormuşçasına ardı ardına cevapsız sorular patlıyordu. İlk önce Kaya yapışmıştı havada kalan elimin bileğine. Yine donakaldığım, çenemin kitlendiği anlardan birini yaşıyordum işte. Her nedense böyle durumlarda bedenime felç iniyormuş gibi öylece hareketsiz kalıyordum. Aklımdaki hiçbir kelimeyi sese dökmeyi başaramıyordum. Kaya ters giden bir şeyler olduğunu anlayınca beni sarsmaya başlamıştı. Nefes almayı hatırlayabildiğimde kendimi de toparlamış ve "Aylin! Aylin kaçırılmış..." diyebilmiştim. Mert iki eliyle ağzının üzerine bastırırken bir çizgiden ibaret olan gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kaya yerde duran saksıyı tekmelemiş ardından yumruğunu sıkarak, "Allah kahretsin!" diyerek küfür etmeye başlamıştı. Şakaklarındaki damarlar patlamak üzereymiş gibi şişmiş zümrüt yeşili gözleri sinirden koyulaşmış, rengi adeta laciverte dönmüştü.

Ben ise hâlâ kim ve neden sorusunun arasında mekik dokuyup duruyordum. Kim ve neden Aylin'i kaçırmak istesindi ki?

Aylin; yapayalnız, kimsesiz, beş parasız, hayatın ayaklarının altına alıp acımadan paspas yaptığı bir kızdı. Pelin'den sonra garibimin bir sıkımlık canı kalmıştı zaten. Zar zor yaşatmayı başardığımız, üzerine titrediğimiz Aylin'den kim ne istiyor olabilirdi sahiden? Mert ve Kaya'ya dönüp dakikalardır içimden kendime sorup cevabını bulamadığım bu iki soruyu onlara yönlendirmiştim.

"İyi de kardeşim Aylin'i kim neden kaçırsın ki? Kızın neyi var da neyini alacaklar?"

"Benim aklıma bir şeyler geliyor aslında..." demişti Kaya dişlerinin arasından tıslayarak. Ardından; "Mert telefonumu getir içeriden çabuk!" diyerek haykırmıştı resmen. Elimle ve gözlerimle ne demek istiyorsun der gibi hareket yaptığımda eliyle bana bekle der gibi karşılık vermişti. O esnada Mert elinde telefonla nefes nefese koşarak gelmişti yanımıza. Kaya telefonu açmaya uğraşırken suratı sinirden kıpkırmızı olmuştu. Sanki ezkaza elimi sırtına koyup, "Kardeşim sakin ol!" demeye kalksam patlayacak ve kırk bin parçaya bölünecekmiş gibiydi...

Elleri titriyor, tıslayarak repertuvarındaki bütün küfürleri sıralıyordu. Kaya'nın telefonunu açmasıyla telefonun bildirim manyağı olması bir olmuştu. Sürekli olarak bir yerlere girip, bir şeylere bakıyordu ama ben ne olduğunu algılayamıyordum.

"Yok! Yok işte! Allah kahretsin!" diye haykırarak tam elindeki telefonu yere çarpacak olduğunda nasıl oluştuğunu bilmediğim bir refleksle havada kapmıştım telefonu. Telefonla birlikte yere yapıştığımda derin bir oh çekmiş ve Kaya'ya bağırmaya başlamıştım.

"Kardeşim kendine gel! Benim telefonum az önce gitti. Mert'te desen zaten telefon yok. Bu telefon Aylin'in kurtulmak için son şansı. Burada kaybedecek vakit yok. Adrasan'da helikopter bizi bekliyor. Bir an evvel İstanbul'a dönmeliyiz. Alacağınız ne varsa alın da yola çıkalım. Buraya gelirken kiraladığım arabayla kaza yaptım yalnız. Önce Adrasan'a bizi götürecek birilerini bulmalıyız. "Buraya Rıdvan diye bir çocuğun traktörüyle geldim." dediğimde Kaya; "Sen de mi?" demiş Mert ise "Demek Hacıninemle sen de tanıştın öyle mi?" demişti.

Kaya'nın, "Sen de mi?" demesine anlam verememiş olsam da Mert'in, "Hacıninem." demesiyle başımın üstünde yanan ampulün pişti olduğuna yemin edebilirdim.

"Mert Hacınine'ye söylesek bizi mutlaka ulaştırır o Adrasan'a. Sonuçta buranın hanım ağası o!" demiştim.

Mert kafasını sallarken bir taraftan da uzun ve ortalığı inleten bir ıslık çalmıştı. Ne yaptığına anlam vermeye çalışıyordum ama veremiyordum. Ardından nereden geldiğini anlayamadığım iki kısa ama yine yüksek sesli bir ıslık inletti ortalığı. Mert o ıslığa daha önce hiç duymadığım bir ıslık stiliyle cevap verdi. Ardından, "Hadi! Gidelim yürüyün!" dediğinde aval aval suratına bakarken bulmuştum kendimi. Mert evden birkaç parça eşya almış ve kapıyı çekmişti. Biz yola doğru yürürken korna çalarak gelen son model bir araba yolun başında yavaşlamış ve durmuştu. Bu köyde nelerin döndüğünü çözdüğüm gün kendime özel nobel ödülü yaptıracaktım. Yolun başına geldiğimizde arabanın penceresi inmiş ve şoför koltuğunda oturan Hacınine; "Atlayın bakem benim oğlanlar!" demişti.

Mert Hacınine'nin yanına öne otururken ben ve Kaya arka koltuktaki yerimizi almıştık. Kapıları kapattığımızda Hacınine Mert'e dönmüş; "De bakem Mert oğlan! Acil durum alarımı virdiğine göre möhim olan neymiş?" demişti.

"Sorma Hacıninem... Aylin'i hastaneden kaçırmışlar. Acilen İstanbul'a dönmemiz lazım. Burak'ın geldiği helikopter Adrasan'da bekliyor. Bizi yetiştirsen yetiştirsen sen yetiştirirsin dedim pamuğum..."

"Ele! Aylin kızımı netçemiş o deyyuslar? Mirak etme bakem sen! Ende ben şindi yetiştirivecem sizi. Emme dönemeçlede ısıkı tutunun emi?"

Mert ve Hacınine'nin arsındaki diyaloğu izlemek birkaç dakikalığına da olsa sakinleşmemi sağlamıştı. Yalnız ondan böyle bir kalkış beklemiyordum Allah için. Neredeyse Drag yarışında silah sesiyle kalkış yapan bir pilot gibi kalkış yapmıştı saçlarına aklar düşmüş ama ruhu on sekizlik çıtır ninem...

Sonra Mert'e dönüp; "Nasıl Mert oğlan? Ende kıvrayabilmiş miyin? Son dersten bu yana epey çalışıverdim gari. Beş dene lastik yakıverdim. Emme öğreniverdim... Gocagötlerin ordaki dönemeçde çok gözel öttürüveriyom arabayı gari."

"Öğrenmek ne kelime pamuğum, yakında sen bana ders vermeye başlayacaksın. Şimdi sen bizi yetiştir helikoptere. Sağ salim şu Aylin'i bir bulalım. Söz tüm ekibi toplayıp geleceğim bu sefer. Dua et ama bize e mi? Senin duaların kabul olur pamuğum bilirsin. Aylin'in kılına zarar gelmeden onu kurtaralım."

"Ederin, etmem mi hiç? Benim İstanbul'daki torunlara haber salayım mı Mert oğlan, faydası olur size belki?"

"Bekle pamuğum lazım olursa ben sana haber veririm." demişti Mert. Hacınine sınırları zorluyor her bir viraja adeta drift yapar gibi giriyordu. Daha on dakika dolmamıştı ki bizi helikopterin yanına getirmişti Hacıninem. Kendimizi arabadan atar atmaz o pamuk elinden öpüp helallik almıştık Hacınine'den. Kaya suskunluğunu koruyordu. Mert her zaman olduğu gibi bize göre daha soğukkanlı davranıyordu. Helikoptere bindiğimizde Kaya'nın telefonundan mesaj sesi gelmişti. Kaya mesajı açtığında; sedyede yatan Aylin'in fotoğrafı ve fotoğrafının altında yazan mesaj üçümüzün de ağzından aynı küfrün savrulmasına sebep olmuştu...

"Madem kızım bu *rospu yüzünden öldü, ben de onu öldüreceğim!"

CEBİMDEKİ GÖZYAŞLARI ( RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin