Pişmanlık hemen gelmez! Çetin yollara uğrar önce...

70 9 1
                                    

Pişmanlık hemen gelmez!

Çetin yollara uğrar önce...

Cengiz Aytmatov

***

-Burak Yıldız-

Mert'in üstünde yatan kızı gördüğümde saçmalamış ve kendimi kaybedercesine kahkaha atmaya başlamıştım. Sinirlerim laçka olmuş vaziyetteydi. Aylin'i nasıl bulacağımızı bilmiyordum. Yaşıyor mu yoksa öldü mü hiçbir fikrim yoktu. Yaptığımız B planı elimizde patlamış, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuştuk bir güzel. Elimde patlamaya hazır bir bomba haline gelmiş olan Kaya ve üzerinde kızla sokak ortasında yatan Mert vardı. Kahkaha atmaktan gözümden yaş gelmişti ki Mert'in, "Kardeşim alın şu uçan deve kuşunu üstümden. Kaburgalarım kırıldı. Nefes alamıyorum." demesiyle üzerimden bir kova soğuk su boşalmışçasına donakalmıştım. Kaya'nın attığı çığlıklara tepki veremiyordum. Kazadan sonra kalan bir hasardı bu bende. Böyle durumlarda idrak mekanizmam duruyor, mantığım buharlaşıp beynimden uçup gidiyordu. Son anda Kaya'nın yapmaya çalıştığı şeyi görünce kendime gelmiş hızla yanına koşmuştum.

"Kaya dur! Sakın kızı kıpırdatma. Mert! Kardeşim kaburgalarının kırıldığından emin misin?"

"Emin'im kardeşim. Kırılma sesini duydum. Hatta galiba biri de ciğerime battı. Çünkü nefes alamıyorum."

Mert'in yanına iyice yaklaştığımda doğru söylediğini anlamıştım. Düzgün nefes alamıyor bu yüzden de kanı yeteri miktarda oksijenlenemiyordu. Dudaklarının değişen ve mora dönen rengi bunu ayan beyan ortaya koyuyordu. Kız ise Mert'in üstünde baygın vaziyette yatıyordu.

"Mert, kardeşim. Kızın yüzünü göremiyorum. Nasıl bu hale geldiniz siz? Kızın burnunda kanama falan var mı? Sen görebiliyor musun?"

"Kardeşim yüzünü ben de göremiyorum ama ona bir şey olduğunu sanmıyorum. Dalın kırıldığını fark ettiğimde kendimi alta aldım. Anlayacağın bu baş belasına hava yastığı oldum bilinçli olarak. Yalnız Burak benim beynim uyuşmaya başladı. Sence de tahmin ettiğim şey mi?"

"Sanırım kardeşim ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz. Bunu atlatacağız biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum kardeşim. Aylin, o nasıl? Kurtarabildik mi herkesi?"

Sorduğu soruya cevap verememiştim. Kafamı olumsuz anlamında sallarken sıkı sıkı kardeşimin elini tutuyordum.

"Anladım kardeşim, sen Kaya'ya mukayyet ol ben yokken olur mu? Bu arada söyle ona kurtarma operasyonlarında bir de C planı yapmamız lazım." demişti Mert gittikçe kısılan sesiyle.

"Yaparız kardeşim." derken hem gülümsüyor hem de gözlerimden süzülen yaşlara engel olamıyordum. Tahminim doğruysa eğer takriben üç dakika içinde Mert'in bilinci kapanacaktı. Kaya'nın cep telefonu operasyon sırasında dağıldığı için onun yanında telefon yoktu. Benim telefonum arabada, Mert'in telefonu da altında kaldığı için bir sokak ilerideki ambulanslara haber uçuramamıştık. Kaybedecek zamanımız yoktu.

"Kaya, ben Mert'i bırakamam. Sen olay yerindeki ambulanslardan birini kap gel hemen. Mert'in bir ciğeri kırık kemik yüzünden sönmüş gözüküyor. Kıza boyunluk takmadan Mert'in üstünden kıpırdatırsam ölümüne sebep olabilirim. Fazla zamanımız yok. Koş, çabuk!" diye bağırırken Mert'in elini sımsıkı tutuyordum.

Tamam, belki aramızda tıp fakültesini dördüncü sınıfta bırakan Mert'ti ama bir hastanenin içinde doğan, büyüyen ve yaşayan bendim. O kadar çok hastalık, teşhis ve tedavi süreci görmüştüm ki bir stajyer doktorun yaptığı her şeyi çok rahat yapabilirdim. Mesela damar yolu açabilir, iğne vurabilir, serum takabilir ve dikiş atabilirdim. Belirli semptomları olan hastalıklara teşhis bile koyabilirdim. Şu an Mert'in yaşadığı ağır kaburga kırıklarında sıkça rastlanan bir olaydı. Kırılan kaburga ciğere batarak hasar verdiği için ciğerinin o tarafı hava kaçıran bir balon gibi sönmüş ve kanıyordu. Kaya kızı Mert'in üstünden çekmeye kalktığında da bu yüzden müdahalede bulunmuştum. Bu tip travmatik vakalarda hastayı kıpırdatmamak en önemli şeylerden biriydi. Kaya eğer kızı Mert'in üzerinden o an çekmiş olsa, gerekli envanterler yanımızda olmadığı ve müdahale edilmediği için kalıcı sakatlığa ya da ölüme sebebiyet verebilirdi. Sağlık ekibi buraya geldiği anda doğru şekilde müdahale edebilmiş olacaktık ikisine de. Her şey umut ettiğim gibi giderse Mert'in yapılacak olan cerrahi müdahale ile hiçbir şeyi kalmayacak ancak bundan sonraki yaşantısında her yağmur yağdığında ve öksürdüğünde canı biraz acıyacaktı.

Takriben üç dakika sonra Kaya, yanında sağlık ekipleriyle birlikte gelmişti. Mert'in üstünden kızı almadan kıza da bir boyunluk takılmış, ardından düzgün bir şekilde sedyeye yatırılmıştı. Ardından bir taraftan Mert'e oksijen bağlanmış hasar tespitine başlanmıştı. Ambulansa Yıldız Hastanesi'ne gitmelerini söyledikten sonra koşarak gitmiş ve arabayı almıştım. Ağacın dibinde bıraktığım Kaya'yı arabaya bindirir bindirmez dörtlüleri yakarak ambulansın peşine düşmüştüm. Kaya'nın ağzını bıçak açmıyordu. Her şey o kadar hızlı cereyan ediyordu ki ben de artık idrak sorunu yaşamaya başlamıştım. Kaya'ya dönüp; "Hepsi geçecek kardeşim. Bunların hepsini tek tek çözecek ve atlatacağız. Ama bunu sensiz başaramam biliyorsun değil mi? Lütfen kendini bırakma." derken ambulansa bizim hastaneye gitmelerini söylediğimi ama babama haber vermediğimi fark etmiştim. Bir taraftan araba kullanıyor, bir taraftan Kaya'yı teselli etmeye çalışıyor, başka bir taraftan araç kiti ile babamı arıyor aynı anda beynimi işgal eden sorularla köşe kapmaca oynuyordum.

"Alo Burak! Ne yaptınız oğlum. Öldüm öldüm dirildim burada meraktan. Arayamıyorum da sizi ters bir durumda bırakmamak için."

"Baba, gelince konuşuruz hepsini de şimdi başka bir sorunumuz var. Hastaneye ambulans geliyor."

"Haberim var. Az önce telsizden duydum."

"Baba, ambulansın içindeki Mert. Çok acil ameliyata alınması lazım. Kaburgası kırık ve ciğerinin biri sönmüş vaziyette. En iyi göğüs cerrahını organize et hemen lütfen."

"Nasıl yani? Nasıl oldu oğlum bu? Siz iyi misiniz? Aylin? Aylin'i alabildiniz mi?"

"Yok, baba biz iyiyiz. Aylin yok. Nasıl olduğunu biz de anlamadık. Çatışmanın ortasında kalan Kaya ama ambulanstaki Mert işte. Gelince konuşuruz hepsini baba, araba kullanmaya çalışıyorum. Sen gereken organizasyonu yap hemen. Bu arada Mert'in yanında bir de kız var baygın. Onun nesi var bilmiyorum. Sanırım on beş dakika içinde hastanede oluruz."

"Tamam, oğlum ben her şeyi hallediyorum. Siz dikkatli olun." dedikten sonra kapatmıştım telefonu.

Ardından Kaya bana dönüp, "Geçecek mi gerçekten? Eski mutlu günlerimize geri dönebilecek miyiz?" diye sormuştu. Bu sorunun cevabını ben de bilmiyor, emin olamıyordum. Sadece her şey çok güzel olacak diyerek kendimi kandırıyordum.

Hayat böyle bir şey değil miydi? Ya da hayatın bana gösterdiği yüzü böyleydi kim bilir? Her gelen yeni yılda, her şeyin düzeleceğini umut ediyor ve hüsrana uğruyordum.

Nihayet hastaneye varmıştık. Sağlık ekibi son sürat Mert'i ameliyathanenin kapısına doğru götürürlerken biz de Kaya ile peşlerinden koşuyorduk. Sedye ameliyathane kapısından içeri girer girmez kapanmış ve biz Mert'in arkasından öylece bakakalmıştık. Çözülen dizlerimin bağları yüzünden olduğum yere çökmüştüm. Kaya kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çektiğinde ikimizin de dudaklarının arasından aynı kelimeler dökülmüştü.

"Allah'ım yardım et!"

CEBİMDEKİ GÖZYAŞLARI ( RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin