Benim Yüzümden

525 57 16
                                    

medya ile okuyun lütfennnnnnn

yaşlı amca birkaç dakika önce sonra yine ugracağını söyleyerek gitmişti. kirli çamlardan içeriye her zaman olduğu gibi göz ucuyla baktığımda herkesten farklı düzenli masalar ve renkli duvarlar görüyordum. ellerimi ceplerime yerleştirerek nefesimi dışarıya sesli bir şekilde verdiğimde omzumdaki eli hissettim.

'' Burada olduğunu biliyordum''

gülümsedim ve omzumdaki elini yavaşça indirdim.

'' sonuçta evimize arada bakmam gerek değil mi kyungsoo?''

camlardan içeriye bakarken konuştuğumda kyungsoonun kirli camda ki yansımasına takıldı  bakışlarım. başını eğmiş derin nefesler alıyor gibi görünüyordu burun çekme sesi geldiğinde ani bir hareketle arkamı döndüm. ağlıyordu.

'' kyungsoo...''

başını kaldırarak gözyaşlarını kolu ile sildi ve zoraki bir gülümseme yerleşti dudaklarına. siyah pofuduk montunun cebinden bir zarf çıkarttı. kare şeklinde beyazdı üstünde lacivert tükenmezle ismim yazılıydı. zarfı uzattığında ellerinin titrediğini hissedebiliyordum. hareket etmezken kolumu tutup kendine çekti ve zarfı elime tutuşturdu. şimdiden kırışmıştı.

'' sadece bir saat ''

yanımdan uzaklaştığında yanağımdaki ıslaklığı fark ettim ağlıyor muydum? ellerim gözlerime gitti gözlerim kuruydu. ellerim gözlerimden yanağımdaki ıslaklığa gitti. art arda inen damlalar fazlalaşırken yağmur çoktan bastırmıştı.

saçlarım ıslanırken elimdeki kağıdı ıslanmaması  için çoktan cebime sıkıştırmıştım. bir saat neye bir saat ölmeme olabilir miydi?

 yağmurun altında ıslanmayı önemsemeden yürürken gözüme çoktan ıslanmaktan kurtulabileceğim  bir ağaç altı kestirmiştim hızlı adımlarla yaşlı meşe ağacına ilerlerken yağmur bana inat daha hızlı yağıyor gibiydi.

bir an chanyeol geldi aklıma yağmur yağıyordu ve onu uyur halde uçurumun kenarında bırakmıştım.bir an yanına gitmek  istesem de ağacın altına ilerledim. meşe ağacının yaprakları beni ıslanmaktan kurtarırken cebime sıkıştırdığım çoktan kırışmış zarfı çıkarttım ve birkaç kez elimle düzelttim. üzerinde güzel bir el yazısı ile adım yazılıydı.

yan tarafını yırtarak gül kurusu rengindeki kağıdı zarftan sıyırdım ve katlandığı yerden açtım. uzun bir yazı değildi.

               '' sevgili yavrum , eğer bunu okuyorsan ben çoktan diğer dünyaya gitmişimdir. ve merak etme senin için anne ve babana selam götüreceğim''

kalbimi buruk bir acı kaplarken dejavu yaşadığımı hissettim.  kalbim sıkışıyor, nefes alamıyordum.

           '' Bu mektubu ne üzmek neden üzülmek için yazdım. bu mektubu sana güvendiğim ve emanet edebileceğim tek kişi olduğun için yazdım. birkaç zamandır hastaydım ve sonunda ise yenildim. hayata karşı yenildim benim küçük Baekiem. Sana emanet edeceğim şey çok açık değil mi? senin nefret ettiğin , senin yüzünü görmeye dayanmadığın, sana zorbalık yapan ama benim oğlum ve değerlim olan canı yansa yüreğim parçalanan oğlum Chanyeol. Bunu istemek bencilik biliyorum ama güveneceğim kimse kalmadı hepsi benden önce göçüp gitti . Lütfen beni de anla, sana sonsuz güveniyorum benim minik Baekiem. Sonsuzluğa karışmışken güvenimi de sana emanet ediyorum''

yanağımda hissettiğim ıslaklık  ile yukarı baktığımda çoktan yağmurun durduğunu fark ettim bu sefer ağlıyordum. saate baktığımda  çoktan yarım saatin geçtiğini gördüm. geçen ilk taksiyi çevirdiğimde. Ellerim ile gözlerimdeki ıslaklığı giderdim''

Taksiden indiğimde yüzüme yediğim yumruk ile afallarken kafamı zorlukla kaldırdım.

'' Yalan söyledin ! onun nerede olduğunu bilmediğinde yalan söyledin!''

Chanyeolün elleri yakamdaydı. Burnu pembeden kırmızıya dönmüştü. Gözlerindeki  irisine kadar uzanmış etrafı morarmıştı. büyük elleri soğuktu. Kafasındaki beresi çoktan düşmüştü. Burnumun etrafındaki sıcaklığı hissettiğimde elim yettiğince burnuma dokundum. Kanıyordu.

Lay gelip chanyeolü çektiğinde gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Yalnız gözüküyordu. Korktuğu her halinden belliydi. Lay onu zapetmeye çalışırken artık yapayanlız olduğunu biliyordu.

elim ile burnum sildiğim de kanın koyu rengini yeni fark ediyordum. gözlerimi etrafta gezdirdim. Chanyeol sonunda vaz geçmiş  ve yere çökmüştü lay ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu. O gün bana yaptığı gibi kollarını etrafına dolamış ve her şeyin iyi olacağını söylüyordu. Başımı sağ tarafa çevirdiğinde Luhanın da burada olduğunu fark ettim. Bir köşeye oturmuş donmuş bakışları iç ürpertsede bakışlarını tek bir yere dikmişti.  Bakışları takip ettiğimde kütüphanedeki büyük babanın odasını bulmuştu gözlerim.

İçeri girdiğimde büyük babayı gördüm artık yüzümün ıslanmasını umursamıyordum. Büyük baba masasında oturuyordu başı ise masanın üzerindeydi. Yaklaştıkça masanın üzerindeki kanı fark edebiliyordum. Ağzı aralık kan sızdırıyordu. Terliyordum, midem bulanıyordu, bacaklarım çoktan hissizleşmişti. Daha fazla dayanamayıp yere düştüğümde  hıckırıklarımı serbest bıraktım. Kulaklarım uğuldarken gözlerimin karardığını hissettim. Sesler kulaklarımı dolduruyordu. Bağırışlar daha güçlü ve daha canlıydı. Kulağımdaki bağırış ile bağırdığımda gözlerim tuzlu yaşlardan yanmaya başlamıştı bile kulaklarımda o büyük korna sesi yükseldiğinde omuzlarımdan sarsıldığımı  yeni fark ediyordum. sıktığım gözlerimi rahatlattığım da dünyam kararmıştı bile.

-------------------------------------

Yağmur tüm gücünü gösterircesine yağarken gözlerimi araladım. üzerimdeki soğukluk ile titrerken kolumdaki serumdan kurtuldum. Hala başım dönüyordu. bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde yanımda kahve rengi bir koltuk fark ettim üzerinde bir battaniye vardı. Bu uçurumdaki battaniye ile aynı renklere sahipti başka bir battaniyeydi yada değildi.

koltuğa yaklaştığımda bu battaniyenin o battaniye olduğunu far edebiliyordum. içinden çıkan kırmızı saçlar ise bunu doğruluyordu. Battaniyeyi kaldırdığımda doğruladığım büyük beden ile gözlerimin dolduğunu hissettim.

Ona deseydim belkide büyük baba ile daha çok zaman geçirebilir , sarılabilirdi belkide onu daha az özlerdi. Soluk yüzü kıpkırmızı bir burnu vardı. Bahse girerdim ki gözleri saçlarından daha kırmızıydı. Saate baktım akşam sekize yaklaşıyordu.

alnına yapışan kırmızı saçlarını geriye attım. Kaşı patlamıştı. Neden olduğunu bilmiyordum ama fazla derin değildi. yatağın yanındaki çekmeceye ilerledim tahmin ettiğim gibi içinde birkaç yara bandı ve yardım malzemeleri vardı. küçük olanlardan bir tane alıp yarayı temizledikten sonra yara bandını yapıştırdım. kaşları çatıktı , terliyor, kesik kesik nefesler alıyordu. işaret parmağımı kaşlarının arasına değdirdim de anlı düzelmişti ve artık düzenli nefesler alıyordu.

Luhan yaşamının büyük bölümünü Çin de geçiriyordu ve artık büyük babada yoktu. yalnız kalmıştı. ona yerini deseydim belkide son anlarını birlikte geçirecekti enim yüzümdendi yalnız kalması, benim yüzümdendi biraz daha mutlu olamaması. aramızda bir nefes kalana kadar yaklaştım. Nefesim tenine çarpıyor ve bana geri dönüyordu.

'' Özür dilerim''

sonunda yb geldiii 

lütfen yorum yapın yorum yapmadığınızda beyenmedilermi acaba diyorum :(((((

lütfen yorum yapın 

100 okunmada yb gelir 



















Heaven \\Chanbaek ( Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin