5. Bölüm "İlk Dokunuş"

Start from the beginning
                                    

"Edebiyat dersinde vermiştim, yine yaparız." dediğinde gülümsedim. Ay melek. "Whatsapp grubu falan oluştururuz olmadı. Gerçi bu sene dersler benim umurumda değil ya neyse," Şule çayından keyifle bir yudum aldı. "Senin dersler ne zaman umurunda oldu ki? Tembel, ben olmasam on defa kalmıştın."

Anılarımız aklıma gelince güldüm. Utku'nun dersleri hep geçer notun üstündeydi, Şule ise sınavlardan kırk alınca sevinen birisiydi. Ve genelde ikisi gayet güzel kopyalaşırdı. "Aşkım benim söz yapacağız." dedi umutla gülümseyerek.

"Ne yapacaksınız?" diye sordum. "Şule geçen bana blowjob yapacağına dair söz verdi de." Utku böyle söyleyince Koray'ın içtiği çay neredeyse boğazında kalıyordu. Sofraya püskürtmemek için kendini zor tutmuştu.

"Komik mi ya?" dedi Şule dudağını sarkıtarak. "Oldukça komik," dedim. "Baya komik." Dedi Koray. "Oğlum benim kız arkadaşım namuslu." dedi Utku Şulesini savunarak. "Şule Utku'ya sakso çekersen seni annene söylerim." dedim kıkırdayarak.

"Sofradayız ya amk, kalk git şuradan."

"Aman tamam be."

Koray'ın muhabbeti de ayrı bir güzeldi, çok fazla konuşmuyor ve konuştuğunda ise kendini dinletmesini iyi biliyordu. Her sözünde ayrı bir anlam vardı. Espri yapmak istediği zaman, çok rahat bir şekilde yapabiliyor ve konuya tam isabet ettiriyordu. Esprili olmak, akıl işiydi. Ona bakılırsa sporcu olmak da akıl işiydi. Koray'ın yaptığı her harekette zekasını belli eden bir taraf vardı.

Hani çok popüler bir öğrenci olur, dışarıdan o kadar mükemmel görünür ki hayatının içine girip onu daha yakından tanımak isterdiniz... İşte Koray'da öyleydi. O kadar mükemmel duruyordu ki onu daha yakından tanımak istiyordum.

Benim bildiğim mükemmel insan yoktu. Koray dış görünüş ve zeka açısından örnek kişilikti. Karakteri sağlamdı, bir çok konuda yetenekli ve hazırcevaptı. Ayrıca anladığım kadarıyla zengindi. Mükemmel insan yoksa Koray'ın kusuru ne oluyordu?

Koray'ın hakkında bilmediğim tek şey ailesiydi. Fakat zengin olduğuna göre ailesinin işi gücü yerindeydi. Onlarla aynı evde kalmayıp, hiç bahsetmediğine göre de araları biraz bozuktu. Ha, iyi bari, en azından eksik olduğu bir yanı vardı.

Ne diyordum ben ya?

Çocuk resmen benim aklımı karıştırmıştı. Eksik yönlerini arıyor ve bulunca seviniyordum resmen. Ruh hastası olmuştum.

"Boş boş mu oturacağız, hadi kalkın sizi maça götüreceğim." diye ayaklandı Koray. "Ne maçı lan?" dedi Şule. "Basketbol, takımı ararım. Utku sen oynar mısın?" diye bir soru yöneltti. Utku kendinden emin bir şekilde gülümsedi. Bebekliğinden beri basketbola meraklıydı ve profesyonel olduğu tek konuydu.

Fakat "Eh işte." diye yanıtladı. "Gel oğlum aynı takımda olursak beraber hallederiz." dedi Koray ona inanarak. Utku gülümsedi. "Olur kardeşim." Neden böyle bir şey yaptığını bilmiyordum. Bildiğim tek şey Utku'nun basketbol da oldukça iyi olduğuydu.

 Yarım saat sonra Koray bizi gösterişli arabasıyla, dövüştüğü basketbol sahasına getirmişti. Arabası pahalı ve gösterişliyken, telefonu eski sayılırdı. Eski telefon kullanan insanları hep samimi bulmuştum. Eminim bu çocuk bir ay benzin almak yerine kendine sıfır model bir telefon alabilirdi.

Çok tatlı çocuktu be. Şuan arkadan yürüyüşüne bakıyordum da cidden güzel çocuktu. Tam ben onu röntgenlerken arkasını döndü. "Yine sen bana mı bakıyorsun, sapık?" gözlerim refleksle kocaman açılmıştı. "Ne sana bakacağım be kendini beğenmiş." deyiverdim hızla.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now