8. bölüm

413 55 4
                                    

Tuhaf bir şekilde yaşadığım berbat acı etkisini azaltmıştı. Onun ne düşündüğünü merak ediyordum. Bu iki olmuştu. Yine gözlerinin önünde yaşamıştım bu durumu. Ama garipsemiyordu, daha doğrusu benden uzaklaşmamıştı.

Şahsen ben insan olsam, benim gibi biri karşıma çıksa, onu gördüğüm her yerde yönümü değiştirirdim galiba. Hele sarılmak! Asla. Yaklaşamazdım bild

Değişik bir kokuya sahipti. İnsana sarhoşluk etkisi veriyordu. Normal hayattan örnek verebileceğim bir şeye benzemiyordu. Ne bir çiçek, ne bir bitki, ne bir meyve... Hiçbiri değildi. Tek bildiğim, güzel olduğu. Biraz çikolata kokusunu andırıyordu ama tam aynı değildi sanki.

Adamdaki şansa bak be.

Bir an, benim nasıl koktuğumu düşündüm. Ben koksam koksam... Aslında devamını getiremeyeceğim bu cümleyi. Kesin kötü kokuyordurum. Güzel bir kokuya sahip olduğumu düşünmüyorum. 

Sakinleştiğimi anlayınca yavaşça geri çekildi. Yüzüne bakamıyordum. Halının desenini inceliyordum başımı eğip. Dikkatimi daha çok verebilmek için, işaret parmağım ile, çizgilerin üzerinden geçmeye başladım. 

Taa ki...

Çenemi baş ve işaret parmağı yardımıyla kaldırıp, yüzlerimizi hizalayana kadar...

-Bence bir açıklama yapmalısın. Az önce bir çeşit kriz falan mı geçirdin? 

Ne diyebilirdim ki? Kriz ne demek onu bile bilmiyordum. En iyisi evet demek. Her neyse, durumuma uyuyor olmalı...

-Galiba

-Sinir krizi?

Başımla onayladım. Ama sinir krizi her neyse, az önce olan bu değildi. Uzun zamandır kan içmiyorum ve inanılmaz bir açlık çekiyorum. Duygu karmaşasının ortasındaydım ve kan içmemek tüm bedenime müthiş bir acı yayılmasını sağladı. Eh böyle diyemezdim tabii.

Fazla mı yakınız ne?!

-Bak, üzgünüm. Az önce öyle demek istememiştim.

Omuz silktim. Umursamaz gibi görünmeye çalışıyordum ama hiç de öyle değildim. Beni öyle görmesi, nedensizce canımı yakmıştı. Özellikle, o tarz hiçbir davranışta bulunmamama rağmen, neye dayanarak söylemişti ki?

-Ben gitsem iyi olacak.

Sesim düşündüğümden daha güçsüz çıkmıştı. Galiba anlamıştı kırıldığımı. Bir an önce kan bulmam gerekiyor. Kitapta hayvanlar ile kan ihtiyacımı giderebileceğim yazıyordu. 

Ayağa kalktım yavaşça. Bana, özür dilercesine bakıyordu. Bakışları, canımı yakıyordu. Büyük ihtimal vicdan azabı çekiyordu. Onun adına bir an üzülür gibi oldum ama sonra, hemen bu düşünceleri başımdan kovdum. Biraz bencil olmalıydım, kendimi düşünmeliydim. Dediği şeyler kabul edilir gibi değildi. Hala onu öldürmediğime sevinsin. Zaten kana ihtiyacım var.

Bir anlık duraksamamdan sonra, başka bir şey demeden hızlı adımlarla kapıyı gittim.

-Açelya!

Arkamdan bağırışını duydum, ama durmadım. Çünkü biliyordum ki, durursam gidemeyecektim. İçimdeki açlık katlanılamaz durumdaydı ve o anları tekrar yaşayamazdım.

Hızlıca, kapıdan çıkıp (başka bir yerden çıkma şansım var gibi) kapıyı ardımdan çektim. Aynı hızda adımlarla apartman kapısından da çıktım. Eve gidecek zamanım yoktu.

Çevreme bakındım. Buralardan geçen hiç insan yoktu, güneş batmak üzereydi hem. Şanslılığıma şükredip apartmanın yan kısmına gittim. Vampirler uçamazdı ama binalara tırmanmakta iyiydim. Benim dünyamdayken, geç gelmelerime annem ve babam kızdığı, nereye gittiğimi de söyleyemediğim için, odamın kapısını kilitleyip odamın camından arka bahçeye inerdim. Odam yüksekteydi ama kolay iyileşebildiğim için pek dert etmiyordum. O nedenle kendimi  geliştirmiştim bu konuda.

kaçak vampirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin