55. bölüm

331 21 2
                                    


Nurbanu sultanın tek derdi bir an evvel tahtın en yakın ortağı ve ezeli rakibi Safiye'nin oğlu Mehmet'ten kurtulmaktı. Bunun için türlü çarelere başvuruyor lakin muvaffak olamıyordu. Her ne kadar Safiye sultan sarayda olmasa da Nihal hatun gibi en güvendiği adamlarını bırakmıştı oğlunun yanında. Bu yüzden şehzadeye yanaşmak kolay değildi. Hele ki canına kastetmek hiç değildi.

Valide sultanın iyi düşünmesi ve bir çare bulması gerekiyordu. Öyle bir çare ki döktüğü kan eline bulaşmamalı. Kimse şehzadenin öldürüldüğünü düşünmemeli, herkes eceliyle öldü demeliydi. Günlerce düşündü, düşündü, düşündü... en sonunda bir çare buldu.

Yıllar evvel Hürrem Sultan'ın şehzadesi çiçekten ölmüş kimse bunun ardında yatan gerçeği aramamıştı. Şimdi de aynı şey neden olmasındı. Çiçek mel'un bir hastalık neticede. Şehzademiz bahtsızsa biz ne yapabiliriz ki diye geçirdi içinden.

Hemen şehzadeye bir harem kuruldu ve ilk halveti için hazırlıklara başlandı. Güzeller güzeli bir Rum kızı seçildi. Kimseden habersiz kıza çiçek illeti bulaştırıldı. Ardından da gece yapılacak halvet için kız hazırlanmaya başladı. Nurbanu sultan sarayda halvet adı altında cenazesinin hazırlıklarıyla meşgul olurken, ikindi vakti Safiye sultanı uyku bastırdı. Gözleri uykunun ağırlığına daha fazla dayanamayan güzel sultan uykuya daldı.

Kendini bir anda Topkapı sarayında beyaz bir gecelikle koşarken buldu. Nefes nefeseydi. Koştu, koştu... ve taşlıkta durdu. Taşlık bomboştu. Koca haremde sadece Safiye ve taşlığın bir ucunda arkası dönük duran kızıl saçlı kadın vardı. Safiye kadına yaklaştı. Kimsin sen? Diye sordu. Kadından cevap gelmedi. Safiye biraz bekledi tekrar sordu. Kimsin sen? Yüzünü dön çabuk. Kadın bu kez yüzünü döndü Safiye'ye. Safiye otuzlu yaşlarında olan bu kadını tanıyamadı. Hayatında hiç görmediği biri vardı karşısında buna emindi. Kadını baştan ayağa süzmeye başladı. Bir an gözüne zümrüt yüzük takıldı. Şu an Nurbanu sultanın elinde olan yüzüğün aynısıydı. O an anladı ki bu kızıl saçlı kadın Hürrem sultandan başkası değildi.

Safiye- Tanıdım sizi. Hürrem sultansınız değil mi?

Hürrem Sultan- Kim olduğumuzun bir önemi var mı Safiye sultan.

Safiye- Bu mümkün değil, siz, siz burada olamazsınız öldünüz siz. Rüyada mıyım yoksa ben?

Hürrem Sultan- Sadece beden ölür Safiye sultan ruh bakidir. Bizim ruhumuz da bu saraya aittir. İşittik ki soranlara ben ne Nurbanu sultanın ne de Hürrem sultanın yolundan gideceğim. Ben kendi yolumu kendim çizeceğim. O yolda masumiyet ve merhametle bezeli olacak demişsin.

Safiye- Bir zamanlar demiştim. Lakin o yoldan masumiyet çekileli çok oldu. Validemiz sağolsun içimdeki masumiyeti de merhameti de öldürdü.

Hürrem Sultan- Senin yolun benim yolumdur Safiye sultan bunu böyle bilesin. Yaşadıklarını ben de yaşadım. Taht da iktidar da Nurbanu'ya altın tepside sunuldu. Önce benim güvenimi kazandı sonra şehzadem Selim'in. Çok zaman geçmeden sultan oldu. Ne kadar engellemeye çalışsam da oğlumu avucunun içine alıp zehirlemeyi başardı. Dilediği gibi at koşturdu haremde. Selim tahta çıktığında rakipsizdi. Selim'den sonra Murat da tahta rahatça oturdu. Zira ardında Sokullu denen hain vardı. Böylece Nurbanu yine kazandı. Hep kazandı. Lakin biz öyle değiliz Safiye sultan sen de ben de gökten düşmedik bu makamlara dişimizle, tırnağımızla kazıyarak gedik. Ateşlerde yürüdük, onlarca rakibin canını alarak ve dahi canımızdan parçalar vererek geldik. Yine de evladımız Mehmet'imizi, gölümüzün yegane taht namzetini koruyamadık. Yokluğumuzu fırsat belledi hainler. Şehzademize tahtı değil kara toprağı reva gördüler.

Safiye- İşitmiştim şehzadenin akıbetini. Çiçek denen illete yakalanmış, kurtulamamış.

Hürrem Sultan- Benim evladımı yakalayan çiçek değil düşmanın pençeleriydi safiye sultan. Ben evladımı koruyamadım sen koru. Onu kurtar Safiye sultan, kurtar, kurtar...Hürrem sultan aniden kayboldu. Bir anda her yer karardı. Ağlama sesleri gelmeye başladı. Safiye'nin üstündeki beyaz gecelik simsiyah bir kaftana dönüştü. Korkuyla etrafına bakarken Ayşe sultanın "abiii" diye haykırışı geldi kulağına. Hızla sesin geldiği yöne doğru koştu. Gördüğü manzara karşında buz gibi dondu. Biricik şehzadesi Mehmet'i yerde cansız yatıyordu. Ayşe başında "abi" diyerek çığlık atıyor, odanın bir başında da Nurbanu sultanın kahkahaları yankılanıyordu.

Safiye "hayırrrr" diye öyle bir çığlık attı ki sarayda duymayan kalmadı. Bülbül Ağa ve hizmetindeki tüm cariyeler yanına koştu.

Bülbül- Sultanım?

Safiye- Hayır, hayır ölemez Mehmet'im ölemez. Mehmet diye haykırıyordu sultan.

Bülbül Ağa sultanım kendinize gelin diyerek sultanı sarstı. Safiye biraz toparlanınca Bülbül Ağa'nın karşısında olduğunu fark etti.

Bülbül- Rüya mı gördünüz sultanım?

Safiye- Kabustu Bülbül kabus. Derhal arabamı hazırlatın saraya gidiyoruz şehzademi görmem gerek.

Bülbül- Hünkarımızın izni olmadan buradan çıkmamız zinhar yasak sultanım.

Safiye haykırarak- Sultanın canı cehenneme sana ne emrediyorsam onu yap.

Bülbül Safiye'nin haykırışıyla panikleyip odadan ayrıldı. Hemen arabayı hazır etti. Safiye arabayı çok hızlı sürdürüyordu. Bu hızla arabanın tekerlerinin fırlaması an meselesiydi. Gördüğü rüya aklından gitmiyor Hürrem Sultan'ın "yokluğumu fırsat bildi hainler evladımı kara toprağa gömdüler" diyen sesi kulaklarında çınladıkça yüreğine ateş saplanıyor. içi kor gibi yanıyordu. İçindeki yangın her geçen saniye daha da büyüyor, büyüdükçe arabayı daha da hızlandırıyordu. Saraya çok yaklaşmışlardı lakin önündeki tek engel mesafe değildi.

Sarayda İki VenedikliWhere stories live. Discover now