31. bölüm

829 36 8
                                    

         Safiye derin bir nefes alır ve en içten gülümsemesiyle " hünkarımıza geldiğimi haber verin " der. Kapı ağası " üzgünüm sultanım sizi içeri alamam."Diye cevab verince Safiye şaşırır ve " neden alamazsın? Diye sorar. Hünkarımız şuan haremiyle birlikteler. Lütfen daha sonra gelin sultanım." Cevabını duyduğunda Safiye'nin başından aşağı kaynar sular dökülür, Az evvel aşkla, özlemle çarpan kalbi şimdi acıdan durmak üzeredir. Zar zor ağzını açıp 

        " Ne dersin sen ağa. Benim onun haremi, ben." Diyebilir. Tam bu sırada konuşmaları duyan hünkar kalfası Canfeda "ne oluyor burada? Bu ne gürültü" diyerek yanlarına gelir. Has odanın kapısında Safiye'yi görünce derhal hiç bir şeyden haberi yokmuş tavırlarına bürünür ve

       " Bir şey mi istemiştiniz sultanım" diye sorar. Safiye karşısında Nurbanu sultanın işbirlikçisi Canfeda'yı görünce " Nurbanu sultanın mı gönderdi bu hatunu" der. 

         "Hayır, hünkarımız bizzat kendileri istediler bu hatunu. İsterseniz şimdi odanıza gidin yarın gelirsiniz sultanım." Safiye daha ağzını açıp Canfeda denen yılana cevabını veremeden odanın içinden kahkaha sesleri gelmeye başlar. Senden başkasını görmez bu gözler güneşim diyen Muratı'n gözleri başkasını görmüş, görmekle yetinmeyip koynana almıştır. Şimdi ise Safiye'ye nispet yapar gibi kızla birlikte kahkahalar atmaktadır. Safiye bu ana daha fazla dayanamaz ve koşarak Nurbanu sultanın odasının yolunu tutar. Kapıdaki cariyelerin giremezsiniz demelerine rahmen zorla odaya girer ve sultanım diyerek Nurbanu'nun önünde eğilir.

          Nurbanu " ne yaptığını sanıyorsun sen Safiye? Nasıl böyle destursuz odama dalarsın?" Safiye sanki Nurbanu'nun ağzından çıkanları duymuyormuş gibi konuşmaya başlar " Hünkarımız, hünkarımızın yanına, has odaya gitme istedim. Lakin kapı duvardı. Ağa bana beni içeri alamyacağını çünkü şuan hünkarımızın haremiyle birlikte olduğunu söyledi. Bu nasıl olur validem? Benim onun haremim, sultanıyım, parlayan güneşiyim, altın saçlısıyım. Bana bunu yapamaz, yapamaz." Diye ağlarken Nurbanu hiç duruşunu bile bozmadan arkasına yaslanarak

          "Kendine gel hatun, ahlamayı da kes. Bir günlük cariyeler gibi davranma karşımda. Ben bir sultanım diyorsun madem o halde sultan gibi davran. Odanda hanım sultan olarak otur ve çocuklarınla ilgilen. Has odaya kimin girip çıktığıyla değil. Ayrıca olacak elbet böyle şeyler o bir hünkar, cihan devletinin sahibi isediğini alır istemediğini almaz bu kadar basit. Belli ki bu gece gönlü seni değil başka bir hatunu istemiş aslanımın ne var bunda?

          Safiye Nurbanu sultanın bu umursamaz tavırları ve yüreğini parça parça eden sözleri karşısında zor nefes alarak " validem, yalvarırım başkalarını sunmayın hünkarımıza. Onu benden almayın. Ben, ben onsuz yaşayamam, ölürüm. Muratsız Safiye olur mu hiç?

         "Yeter, ya hünkarını başkalarıyla paylaşmaya alışırsın ya da eski sarayda çürür gidersin. Şimdi yıkıl karşımdan. Bir daha da ben izin vermeden odadan dışarıya adımını atma. Canfeda, Gazanfer alın şu akılsızı karşımdan." Gazanfer ve Canfeda kalfa Safiye'yi kollarından tutrarak kapının önüne koyarlar. Haremdeki diğer cariyeler de bu olayı görür ve aralarında fısıldaşmaya başlarlar. Safiye bu fısıltıların arasından çökmüş bir şekilde odasına doğru yürür. 

          Odasına vardığında daha fazla dayanamaz, kalbindeki acıyı daha fazla içinde tutamaz ve " hayırrrr, Nurbanuuuuu" diye çığlık atar. Bu öyle içten, öyle acıyla dolu bir haykırıştır ki haremin en uzak bölümlerinden birinde olan bu küçük odadan bile duyulur.

Sarayda İki VenedikliWhere stories live. Discover now