30

297 45 5
                                    

Bölüm parçaları »»

Tom Odell - Elizabeth

Leonard Cohen - Famous Blue Raincoat

~

Sıcak su teninden akıp giderken ve nefesinin karıştığı su buharı aynada iz bırakırken düşüncelerini, yüklerini de alıp götürüyordu sanki genç adamın.

Yatmadan iki saat önce Beyaz Diş'i yıkamıştı ve yatakta dönüp durmasının sonu gelmeyince kendisi de banyoya girmişti. Uykusu yeniden ondan uzaklaşıyor, her gece yatağa girip gözlerini kapatması daha da zor oluyordu.

Yeterince vakit harcadığına emin olunca suyu kapatarak küvetten çıktı, aynanın önüne bıraktığı sigarayı dudaklarının arasına almadan önce saçlarını ve vücudunu havluya sarıp havalandırmayı açtı.

Bu kez çakmağını nereye koyduğunu ararken masanın üzerinde dağılmış hâlde duran kağıtları ve hâlâ açık olan dizüstü bilgisayarını fark etti. Masanın hemen üstünde kağıtların arasında neredeyse kaybolmuş boş bir bardak ve ağzına kadar dolmuş küllüğün yanında bir çakmak vardı.

Çalışmasını umarak birkaç kez denedi ve en sonunda derin bir nefes çekti elindeki zehirden. Alkol kullanmayı önceki zamanlara nazaran oldukça azaltmıştı ve zihninin açık olması, olaylara daha net yaklaşmasını sağlıyordu.

Saatin on ikiyi birkaç dakika geçtiğini görünce içmek için kahve yerine sütü tercih etti ancak dolabı açıp sütün bitmiş olduğunu görünce saate aldırmadan giyinip dışarı çıktı. Sigarasını sadece tişört giyerken bırakmıştı elinden, uzun kollu bir üst ve siyah bir eşofman giyip üzerine kalın bir kapşonlu geçirmişti. Yanına sadece anahtar ve para almıştı.

Hâlâ açık olduğunu tahmin ettiği bakkala yürürken kulaklarında genç kızla yaptığı konuşma vardı , sağlıklı beslenmek Nilüfer'in aşırı derecede dikkat ettiği şeylerden biriydi ve Barlas'ı bu saatte süt için dışarı çıktığını görseydi kesinlikle çok mutlu olurdu.

'Görseydi...' diye düşündü genç adam, '...güzel olurdu.'

Günlerdir aklında oldukça fazla yer edinen bu kız nasıl olmuştu da hayatının merkezine yerleşmeye başlamıştı? Barlas onunla konuşmadığında günü eksik geçiyordu sanki.

Hızlı adımlarla bakkala gidip ihtiyaçlarının yanında bir de tezgahın önünde duran çikolatalardan iki tane aldı. Eve döndüğünde saat iyiden iyiye geç olmuştu ancak genç adamın uykusu hâlâ ondan uzak duruyordu. Belki de bir doktora görünmeliydi, sonra bu fikrin ne kadar ürkütücü olduğunu fark etti ve aynı anda vazgeçti.

Hastanedeki anıları pek dost canlısı değildi çünkü, acı doluydu hepsi.

Getirdiği sütü cezveye koyup ısıtmaya başlamışken aklına yarın tek başına gezeceği geldi ve saati umursamadan yatak odasında olan telefonunu eline alıp son arananlar listesindeki en sık görülen ismi aradı.

Sadece bir dakika sonra tanıdık ses kulaklarına doldu.

"Alo?"

Fısıltı sayılabilecek bir sesle konuştu genç kız ve Barlas onun uyanık olmasına sevindi. Babasının uyuduğunu tahmin ediyordu.

"Nilüfer nasılsın, ne yapıyorsun?"

"İyiyim, kitap okuyordum. Sen?"

Mutfakta unuttuğu sütün farkına varan Barlas koşar adımlarla oraya doğru ilerlerken aynı zamanda telefonu düşürmemeye çalışıyordu.

"İnanmayacaksın ama süt ısıtıyorum kendime."

Genç kızın güldüğünü duydu bu sefer.

"Afiyet olsun, benim de aklıma getirdin şimdi. Ben de ısıtacağım kendime."

Sütün taşmasına ramak kala ocağın altını kapattı ve biraz önce masasında duran kurumuş kahve lekesinin olduğu bardağa boşalttı. Dolapta duran temiz bardaklar ilgisini çekmiyordu hiç, temizlik konusunda hâlâ rahattı, umursamıyordu.

"Az kalsın taşıyordu bu, dikkat et sen de."

"Tamamdır, sağ ol."

"Ben de şimdi emlak sitelerine bakıyordum, şey diyecektim... Eğer yarın işin yoksa sen de gel benimle."

Konuştuktan sonra henüz poşetten çıkarmadığı çikolatalara yöneldi ve bir tanesini tek eliyle açıp süte batırdı.

"Gerçekten mi? Bu kadar çabuk beklemiyordum, tabii gelirim. Yarın işten ayrılacağım, Maydonoz Kafe var orada. Biliyor musun?"

Çikolatanın erimesini beklerken Nilüfer'in bahsettiği kafeyi düşündü.

"Sanırım... Şu otobüs durağının hemen önündeki yerden mi bahsediyorsun?"

"Evet, orada buluşabiliriz."

Elindeki çikolatayı bir defada yedikten sonra diğerini dolaba koydu ve bardağını eline alarak içeri masanın başına geçti.

"Tamam... Saat on uygun mu senin için?"

Telefonun diğer ucundan sesler geliyordu. Sütü hazırlıyor olabilirdi, acaba evde nasıl hareket ediyordu? Sakar mıydı? Eşyalarını sürekli kayıp mı ediyordu yoksa her şeyin yerini yeni koymuş gibi biliyor muydu?

"Ha? Evet evet, az önce düşme tehlikesi geçirdim de. Uygun benim için, zaten erkenden işe gideceğim."

Az önce düşündüklerinden birinin cevabını almıştı Barlas, kendi kendine güldü.

"Tamam... Yarın görüşürüz o zaman?"

Telefonun kapanmasını, iç sesiyle yalnız kalmayı istemiyordu.

"Görüşürüz, iyi geceler."

"İyi geceler."

Kendi hayatı gibi dağınık olan masaya baktı ve telefonunu bir koltuğun üzerine atıp boynunu ovaladı. Biraz olsun seçenekleri azalacaktı.

Çocukluğundan beri severdi düzenli olmayı ve nerelere gidip bakacaklarına çoktan karar vermişti, kağıtları bir bir gözden geçirerek adreslerine ve maliyetlerine göre sıralayıp son elemeleri yaptı ve yarın için hazırladı.

Başta masaya yaydığı kağıtlar şimdi bir defteri andırıyordu, ortalığı toplayıp yatağına yattı. Yalnızlığı gittikçe gözüne batıyordu ve geçirdiği, harcadığı zaman uykusunu biraz bile getirmemişti.

Yorganın altına girip elleriyle yüzünü kapattı ve kafasındaki sesleri susturmaya çalıştığında hayalinde, kısa saçlı bir kız gördü.

Yanında yatıyor ve ona sıkıca sarılıyordu, onu sevdiğini fısıldıyordu.

Ölü Ruhun ÇığlığıWo Geschichten leben. Entdecke jetzt