2

1.3K 133 51
                                    

Bölüm parçaları»»

Cem Adrian - Kalbim

~

"Sedef!"

Ter içinde gözlerimi karanlığa açtım, gördüklerimin bir rüya olduğunu altımdaki buruşmuş siyah çarşafı hissedince ve çatlaklara dolu tavanı fark edince anlamıştım.

Yine ve yine aynı rüya. Aynı kabus.

Sedef'in, karımın, aşkımın cesedi kucağımda, onu yaşatmaya çalışıyor, hastane arıyorum. Bu belirsizlik beni öldürüyor çünkü etrafta bizden başka hiçbir canlı yok. Hareket yok.

Ne kadar zaman geçtiğini hesaplayamadan, bacaklarımdaki ve kollarımdaki tüm güç bittikten sonra, ancak kendi çığlığımla uyanabiliyordum.

Bir rutin olmuştu bu, kâbusum eski ve sadık bir dost gibi her gece oradaydı. Benim için hazırlanıyor, beni bekliyor, uyuyunca ise beni içine alıyordu.

Kafamı sallayarak komodinin üzerindeki dijital saate baktım.

03.27

Bu gece, yaklaşık yirmi dakika fazla uyumuştum, rekor olmalıydı.

Saatin üzerindeki rakamlara gözüm takılınca bugünün yıl dönümü olduğunu fark ettim, bugün Sedef'in, kalbimin ölüm yıl dönümüydü, iki yıl önce tam bugün ölmüştü. Benim yüzümden.

Gözlerimi ovarak yataktan dışarı çıktım, her şey, yaşadıklarım bana fazla gelmeye başlamıştı. Tişörtüm ve eşofman altım yerde duruyordu ama onları es geçerek sadece iç çamaşırımla kaldım.

Boğuluyormuş gibi hissediyordum. Soğuk havayı umursamadan kapalı olan pencerelerin ikisini de sonuna kadar açtım ve rüzgârın tenimi yakmasını izledim. Camın önünde duran sigara paketinden bir tane çıkardıktan sonra çakmak için etrafıma baktım, yine ortada yoktu.

Bulutsuz bir geceydi. Kuzey yıldızını görebiliyordum. Bir tek o kalmıştı gökyüzünde, şehrin sahte ışıklarına tek başına meydan okuyordu.

Pencereleri açık bıraktıktan sonra odada bir tur attım ve en sonunda kendimi yüz üstü yatağa bıraktım.

Burada yok olmak istiyordum, ölmek değil, kaybolmak da değil. Sadece bir süreliğine... Yok olmak. Gerçeklerden kaçmak.

Bunun mümkün olmayacağını anlayınca isteksizce yataktan kaktım ve birbirine dolanan adımlarla banyoya doğru yürüdüm. Bir kâbustan uyandıktan hemen sonra yeniden rahatca uyumanın zor olduğunu bilecek kadar tecrübeliydim. Uyku haplarım bunun için vardı, beni kâbuslarıma karşı savunmasız bırakıyor, uyanmamı engelliyorlardı ama aynı zamanda gündüzleri daha normal cümleler kurmamı sağlıyorlardı. Kimse etrafında yürüyen bir ölü görmek istemezdi. Normâl olmalıydım.

Işığı açmamıştım, karanlıkta yolumu rahatca bulabilirdim, zaten içinde yaşadığım ev küçüktü ve onu evim sayamasam da avcumun içi gibi biliyordum. Banyo, yatak odamdan pek uzak değildi.

Eski evimde anılar vardı, içinde Sedef'in de olduğu ve bana işkence eden, mutlu anılar... Bu yüzden oradan ayrılmak için bir an bile beklememiştim. Ölüm işlemleri bittikten, Sedef resmi olarak da bu dünyadan gittikten, ayrıldıktan sonra, valiz bile hazırlamadan başka bir şehre taşınmıştım.

Aynaya bakmaktan özellikle kaçınarak küveti doldurmaya başladım, eğer baksaydım önceki haftalarda attığım yumruğun izini ve kendi kurumuş kanımı görecektim. Aynalar... Şu sıra en yakın dostlarım değildi.

Yüzümü, suratımı düşünmeyi sevmiyordum. Belki de bu yüzdendi evdeki tüm aynalardan uzak durmam. Çirkin biriydim ben, belki dış görünüş olarak değil ama içim... Bir enkazdı, bir harabe, bir mezar. Kendi mezarım. Zaten uzun zamandır yüz çizgilerimi pek anımsayamıyordum, nasıl bir suratım vardı? Burnumun şekli, gözlerimin rengi ya da dişlerimin yapısı nasıldı? Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim, belki bir farklılık yoktu. Onları en son ne zaman fırçalamıştım?

Bir anda gözlerimin rengi ve Sedef'in onları övmek için neler söylediği, kulağına neler fısıldadığı aklıma gelince bunlardan kurtulmak için akan suyu dinledim, su sesi beni rahatlatan sayılı şeylerden biriydi ve artık o bile işe yaramıyordu.

Eğer iki yıl önce hayatımın değişeceğini, yalnız kalacağımı ve şimdi burada olacağımı söyleseler asla inanmazdım.

Canımdan çok sevdiğim bir eşim ve her sabah gittiğim bir işim vardı. Babamdan kalan şirketin başındaki kişiydim ve dostlarım tarafından sevilirdim. Dışarı çıktığımda erkeklerin kıskanç, kadınlarınsa istekli bakışlarını görmek beni motive ederdi. Aptal egomu tatmin ederdi.

Hisseler, rakamlar ve toplantılar benim için sıradan şeylerdi ama aynı zamanda bunlar; benim, bizim, Sedef'in sonunu getirmişlerdi.

İki yıl önce bu zamanlarda her zamanki, olağanüstü normâl bir ihaleyi kazanmak istiyorduk ve rakip şirket de bizim gibiydi.

Beni tehdit ettiklerinde önemsemedim. En büyük aptallığım bu olmuştu.

Ve iki yıl önce bugün, uyduruk bir trafik kazası ile hem kalbimi hem de henüz üç haftalık bebeğimi kaybettim. Bana yapmak istedikleri gerçek olmuştu, elimi işlerimin üzerinden çekip başkalarının kazanmasına izin verdim, o günden beri nefes almak için bile kendimi zorluyordum.

Sedef'in hamile olduğunu öğrendiğim zamanı hatırladım, daha sonra evlendiğimiz günü, bir sonraki anı ilk defa konuştuğumuz parktı.

Anılarım ve düşüncelerim keskin pençelerini boğazıma dolayıp beni boğmaya başladıklarında, gözlerimin yandığını ve boğazımın düğümlediğini hissettim ve çaresizce nefes almaya uğraştım.

Bunun işe yaramadığını anlayınca da yaklaşımımı değiştirdim ve kafamı suya sokarak nefes almayı bıraktım.

Göz yaşlarım suya karışıyor, bedenimi yakmak ister gibi tenimde dolaşıyorlardı.

Suyun içinde yanıyordum, boğazımdaki düğüm gittikçe büyüyüp tüm organlarımı kaplıyor, ben ise siyaha karışıyordum.

Bunun bir sonu olmalıydı.

Artık bitmeliydi.

Kurtarılmaya ihtiyacım vardı.

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now