21

386 55 9
                                    

Bölüm parçaları »»

Sting - Shape On My Heart

Poets Of The Fall - Where Do We Draw The Line (bu şarkıyı dinleyin, ne yapıp edip dinleyin)
~

Nilüfer, akşam yemeğinden kalan bulaşıkları makineye dizmiş ve hemen babasına iyi geceler deyip odasına geçmişti.

Çalışması gereken dersler ve hazırlanması gereken işler vardı. Bu yüzden babası alışmıştı onun odasına kapanmasına, her şeye rağmen kızının bir şeyler için uğraşmasına seviniyordu. Eski halinden onlarca kat daha iyiydi bu.

Yorgunluğu, ruhsuzluğa tercih ederdi.

Bu yüzden akşamları televizyonun sesi kısık ama en azından kızı eskisinden daha mutlu oluyordu.

Ancak Nilüfer'in bu günkü plânı, ders çalışmaktan biraz daha farklıydı. Sürekli olarak saatini kontrol ediyor, Barlas'ın bugün söylediklerini unutmadığını umuyordu. Sadece hayalinde tam olarak mutlu olduğu bir yere Barlas'ın da gelmesini istemişti.

Çalışma masasının olmayan tozlarını elindeki ıslak bezle beşinci kez silmişti ki telefonu o tanıdık melodiyle çaldı. Elindeki ıslak mendili dalgınca masanın üzerinde bıraktı ve tek kişilik yatağının üzerindeki telefonunu eline aldı.

Ekranda beklediği ismi görünce kalbinin hızlı atmasını engelleyemedi ancak her zamanki gibi yenemediği bir alışkanlıkla çello sesinin bitip baterinin başlamasını bekledi, şarkının en sevdiği kısmı gelmişti ki bu sefer kapanmasından korkarak hızlıca ekranı kaydırıp düzenlemeye çalıştığı nefesini dışarı verdi.

"Alo?"

"Nilüfer? Sözleştiğimiz gibi seni kafenin önünde bekliyorum. Evinden çıktın mı?"

Genç adamın sözleri şimdiden oyuna başladığını gösteriyordu. Nilüfer yatağına daha rahat bir şekilde oturup kulaklıklarını taktı.

"Evet, şimdi köşeyi dönünce oraya varacağım. Kafeyi bu kadar kolay bulabildiğine sevindim, şehrin en yüksek yerinde çünkü. Yıldızlara daha yakın olmak için buraya gelirim ben."

"İç güdü diyelim, manzara şimdiden çok güzel."

"Evet evet, sen bir de terasını gör."

"Birazdan beraber çıkarız. Şu gelen siyah paltolu sen misin?"

Nilüfer omuz silkti.

"Evet, sen de kapının önünde dikiliyorsun, içeri gitseydin keşke. Güneş batıyor, hava soğuyacak."

"Olsun, ben de yeni geldim zaten. Buraları bilen sensin, rezervasyon gerekiyordu yanlış hatırlamıyorsam. Bizi alırlar mı içeriye?"

"O işi hallettim ben. Zaten çok sık geldiğim için tanıyorum artık buradakileri.

İşte şimdi içerideyiz ve merdivenleri çıkıyoruz. Eğer üşümezsen terasta yeriz."

Barlas cevap verdi.

"Benim için sorun yok, rüzgarı severim."

"Tamam... Merdivenleri çıktık ve kafenin en güzel kısmına geldik. Burada en fazla on masa var ve şu anlık hepsi boş. Ne tuhaf."

Telefonun ucundan genç adamın gülüşü duyuldu.

"Şanslı günümüzdeyiz desene. O zaman en uçtaki masaya geçip menüleri isteyelim."

İki genç de hızlı düşünüyordu.

"Tamam... Ben domates çorbası ve soslu makarna söylüyorum. Tatlıya sonra karar veririz."

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now