10

567 76 14
                                    

Bölüm parçaları »»

Muse - Unintended

Apocalyptica - Ruska (dinlemeyeni dövüyoruz shh)

Cem Adrian - Unutursun

Scorpions - Eye To Eye

~

Barlas'ın günü tuhaf başlamış, daha da tuhaflaşarak devam etmişti.

Bir önceki gün, yine kendinden geçene, Sedef hariç her şeyi unutana kadar içmiş ve kendini yatağa bırakmıştı.

İçki, çoğu şeyi unutturuyordu, beynini uyuşturuyordu ama Sedef'in yokluğu asla dolmuyordu. Sevgilisinin hayaleti, çığlığı hep oradaydı.

Gece olup yatağa yığıldığında, ilk defa Alf da onunla birlikte yatağa girmişti ve Barlas öyle bir hâldeydi ki onu engelleyememişti. Normâlde köpeğinin yanında yatmasına asla izin vermezdi, sebebi için kendi kendine sonrasında yataktaki tüyleri temizlemesi zor olmasını gösterse de içten içe Sedef'in boşluğunu hiçbir şeyle kapatmak istememesi olduğunu biliyordu.

Ve Barlas onu engelleyememenin cezasını henüz sabah olmadan, ay dinlenmeye çekilip yerini güneşe bırakmadan uyanarak çekmişti. Sabah olmadan kalktığında Alf yatağında ileri geri yürüyüp havlıyor, yüzünü yalıyordu.

Saate bakıp henüz kargaların bile uyanıp kahvaltı etmediklerini görünce ağzından ufak bir küfür kaçtı, zor uyuyan biriydi ve uykusunu almadan kalkmak ona gün içinde bir sürü şeye maloluyordu.

"Ah! Zamansız köpek." Demişti ona, yataktan çıkmadan hemen önce.

Tabii bir defa uyandıktan sonra uyuyamayacağını bildiği için uzun bir duş alıp ve yatağına umutsuzca bakıp kendini sahil yoluna, sürekli gittiği parka atmıştı.

Ama şimdi bunu yaptığı için mutluydu, yani becerebildiği kadar mutluydu. Eğer o banka gitmeyip kızla kızla tanışmasaydı ve yüzündeki mutsuzluğu görmeseydi koca dünyada böylesine acı çeken tek kişi olduğunu düşünecekti. Neydi adı?

Nilüfer.

Tanıdık bir ifade görmüştü kızın gözlerinin içinde, birini kaybetmiş gibi bakıyordu Nilüfer, sevdiği birini kaybetmiş gibi...

Barlas bu acıyı çok iyi bilirdi.

Eğer kız izin verseydi, rahatlıkla paylaşabilirdi onun yalnızlığını, acılarını... Bu, kendi acılarına yenilerini eklemek demek olsa bile, bir dost edinmek için bunu göze alabilirdi.

Aslında Alf genç kızın yanına doğru gidip peşinde onu da çekiştirince aptal bir iç güdüyle bunun kader olduğunu düşünmüş, henüz geçen sabah düşündüğü 'kurtarıcı'sının bu kız olmasını istemişti.

İronik ve acınadıydı, ağlayan birine böyle bir anlam, görev yüklemek ama zaten Barlas hiçbir zaman acınası olmadığını savunmamıştı.

Oturduğu banktan kalkmadan önce poşetteki son simit parçasını ağzına attı ve bir kez daha Nilüfer'i düşündü.

Ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözlerine rağmen çikolata rengi fark ediliyordu. Ona yardım ister gibi bakmıştı ama aynı zamanda bakışlarında bir meydan okuma vardı. Sanki yanına yaklaşan herkesten kötülük görmüş, acı çekmişti ve bir daha buna izin vermemeye karar vermişti. Temkinliydi.

Saçlarının boyu hakkında bir şey söylemek zordu çünkü gevşek bir topuzla başının üzerinde toplanmıştı ama yine de normâlin biraz daha üstünde olduğunu söylemek mümkündü.

Ufak tefekti, yaşını tahmin etmek güçtü. Barlas birden bir şeyin farkına vardı. İlk defa bu kadar süredir Sedef'i düşünmemişti, kendini suçlamamıştı ve dikkatini başkasına verebilmişti. Üstelik sarhoş bile değildi, bilinci gayet yerinde, düşünceleri berraktı.

İlerleme kaydediyordu ama bu onu deli gibi korkutuyordu. Zamanla Sedef'i, hayatının aşkını unutacağından korkuyordu.

Belki saçma bir düşünceydi, hastalıklı bile olabilirdi ama gerçeği değiştiremezdi. Ne zaman normâl olmaya yaklaşsa, bu en ufak bir adım bile olsa, kendisini suçlamadan duramıyordu.

Esen rüzgâr onu gerçeğe döndürünce yerinden kalktı ve etrafındaki insanlara aldırmadan yürümeye başladı.

İçten içe, Nilüfer ile tekrar karşılaşacağını biliyordu.

~

Nilüfer evine gidene kadar dalgınca adımladı sokağın kaldırımlarını. Hayat yavaş yavaş başlamıştı yaşadığı yerde, dükkanlar kepenklerini açıyor, okul üniformaları üzerlerinde olan çocuklar önünden koşturuyorlardı.

Binanın önüne gelince her zamanki alışkanlığıyla eli arka cebine gitti ama birden evden çıkarken hiçbir şey almadığını hatırladı. Buna ev anahtarı da dâhildi.

Birkaç dakika ne yapacağını düşündü, herhangi bir komşusunun ziline basıp çatıya çıkabilir ve anahtarı alıp evine girebilirdi.

Ama ne bu saatte insanları rahatsız etmek istiyor ne de birileriyle konuşmaya yanaşıyordu. En iyisi birisi kapıyı acaba kadar beklemekti, eninde sonunda biri dışarı çıkardı.

Değil mi?

Kapının önündeki merdivenlerin en alt basamağına oturup kulaklığı olmadığı için bir kez daha üzüldü. Aklına kısa ama etkili bir not yazdı.

"Ne olursa olsun, ne kadar üzülürsen üzül ama evden çıkmadan önce eşyalarının yanında olduğundan emin ol."

Orada ne kadar süre oturduğunu tam olarak bilmiyordu ama Cem Adrian'ın bir iki şarkısını içinden söylemiş, bununla da kalmayıp sabah karşılaştığı adamı düşünmüştü.

Barlas.

Ne güzel bir isim... Demek Beyaz Diş'in sahibi bu adamdı. Onunla tanışmadan önce köpeğiyle tanışmıştı, garip ve alışılagelmişin dışındaydı bu tanışma.

Barlas'ın nasıl bir hayata sahip olduğunu merak etti.

Nelerle uğraşır, nelerden hoşlanırdı? Sabahın o saatinde yalnız başına sahile gelmek için iyi bir nedeni olmalıydı, ya da iyi bir acısı.

Orada, o soğukta zemin katta oturan komşularının küçük oğlu Bahadır okula gitmek için evden çıkana kadar oturdu.

Ve düşündü, ilk defa geçmişini değil de geleceğini... Ne yapacaktı? Belki şimdi değil ama ileride yalnız başına kaldığında çalışması, kendine bakması gerekecekti.

Aslında hep yalnızdı ama zaman ona acımayacak, eninde sonunda başka güçlüklere de direnmesi gerekecekti.

Bahadır, onu görünce şaşırmıştı. "Nilüfer Abla! Ne yapıyorsun burada?"

Boyu Nilüfer'in bacağını geçmeyen çocuk kumraldı, çerçevesiz bir gözlük kullanıyor, bu da ona yaşından olgun bir hava katıyordu.

Her zaman fazla meraklı bir çocuk olmuştu Bahadır, sürekli soru sorar, büyüklerini bıktırma derecesine getirirdi. Nilüfer cevap vermek yerine gülümsedi ve onun dikkatini başka yöne çekmeye çalıştı.

"Otobüsün geldi sanırım, iyi dersler."

Çocuk ona el sallayarak uzaklaşırken Nilüfer çatıya çıkmak için bacaklarını çalıştırdı, otururken fark etmemişti ama hava fena hâlde soğuktu ve tüm kasları ağrıyordu. Sıcak bir duş ona çok iyi gelecekti.

Tabii geleceği hakkında düşünmek ve kadar vermek de öyle.

Ölü Ruhun ÇığlığıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora