6

584 62 60
                                    

Bölüm parçaları »»

Marvin Gaye - What's Going On

Rhodes - Close Your Eyes

Queen - Who Wants To Live Forever

~

Nilüfer uyanıp yatağından kalktığında ve hala nemli olan gözlerini sildiğinde, saat dörde geliyordu. Bazen uykusunda ağlardı, nedenini bilmiyordu çünkü asla rüyalarını hatırlamazdı ama bazı geceler terli bir şekilde, nefes nefese uyanıp rahatlamaya çalışırdı. Kâbusu yüzünden asla rahat bir uyku çekemezdi.

Babası saat altıda eve geliyordu ve o gelene kadar normâle dönmek zorundaydı. Bu yüzden alarm kurmuştu.

Banyoya gidip kısa bir duş aldı. Tüm gecenin uykusuzluğu şimdi kendini belli ediyordu. Duştan çıktıktan sonra kısa bir şort ve iç çamaşırlarını giydi, tişörtünü babası gelirken giyerdi. Zaten hava onu boğuyordu. Üzerindekiler sadece yüktü Nilüfer için.

Ocağa, kaynaması için biraz su koydu. Makarna ve patates kızartması için gereken malzemelerini çıkardı. Bir yandan da ortada bulduğu eline gelen hırka, çorap ve diğer kıyafetleri katlayıp kaldırıyordu.

Kendini bildi bileli babasıyla hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Başlarda, Nilüfer henüz küçükken haftada bir kez halası, bir kez de teyzesi gelir, birlikte evi temizlerlerdi ancak şimdi alışmıştı. Tek başına evi yaşanılabilir bir hâle getiyordu, sadece yemek yapma konusunda biraz sıkıntılıydı. Ona kalsa her gün makarna ve patates kızartması yiyebilirdi ama babasıyla birlikte buna da bir çözüm bulmuşlardı.

Babası işe gitmeden önce evdeki malzemelerle yemek yapıp, dolaba yerleştiriyordu. Sessiz bir görev dağılımı yapmışlardı.

Ancak bugün ne olduysa, yemek yapmadan çıkmıştı evden.

Yemekler piştikten sonra masayı kurmaya başladı.

İkişer bardak, kaşık çatallar ve tabaklar... Sayıları oldukça azdı, iki kişi eksiklerdi ve bu eksiklik yemeğin sessizlik ve huzurdan yoksun bir şekilde yenmesine neden oluyordu. Ölen kişilerin hayaletleri hâlâ yanlarındaydı sanki. Aralarına sıkışmıştı.

Masayı kurma işi de bitince odasına geçti, üzerini giyinmesi ve gülümsemeye çalışması gerekiyordu.

Hayatından nefret ettiğini belli etmemesi, az da olsa mutlu olması gerekiyordu. Babasıyla konuştukları bir diğer konu da doktordu. Psikoloğa gitmek babası için son çözümken, Nilüfer'e göre yolun ve kurtuluş umutlarının sonuydu.

O uyuşturan, insanı olduğu kişiden bir başkasına çeviren, antidepresan ve onun türünden olan ilaçları almayacaktı. Bu, kendine söz verdiği sayılı şeylerden biriydi.

Acı çekiyordu ama bunu hak ettiğini düşünüyordu, mutluluk veren o kimyasalları vücuduna sokmayacaktı.

Bu yüzden babasına karşı bazı roller üstleniyordu, mutlu gibi görünmek de bunlardan biriydi.

Aynanın karşısına geçip göz altlarına kapatıcı krem sürdü ve gülümsemeye çalıştı. İşe yarıyordu ama hâlâ biraz pürüz vardı, gülümsemesi gözlerine ulaşmıyordu.

Asla kendine yeteri kadar bakan biri olmamıştı. Uykusuzluğunu, mutsuzluğunu kapatacak kadar makyaj yapar, saçlarıyla asla ilgilenmezdi.

Bu yüzden boyu kalçasının bile altında olan saçları vardı, uzun ama bakımsızdı onlar, tıpkı Nilüfer'in kalbi gibi kırıklarla doluydu.

İştahsızdı, kendini bildi bileli 'patlayana kadar' yemek yememişti. Bunun düz bir karın ve şekilli bacaklar gibi getirileri de vardı, içe çökük göz altları ve sıska bir yüz gibi götürüleri de... Ama bunları hesaplamayı uzun zaman önce bırakmıştı Nilüfer. Yüzündeki tek ilgi çekici yer kahvenin en açık rengindeki gözleriydi ama gözlerini annesinden aldığı için aynaya uzun süre bakamazdı, göz rengi gibi hayatını da almıştı annesinden.

Kapının sesi, onu düşüncelerinden gerçek hayata döndürdü. İyi ki de döndürmüştü, biraz daha düşünseydi ağlardı, biraz daha düşünseydi 'mutluluk maskesi' işe yaramazdı.

Derin bir nefes alıp kapıyı açmaya gitti, uzun bir gece olacaktı.

Ölü Ruhun ÇığlığıWhere stories live. Discover now