21. Bölüm

19.2K 905 135
                                    

Bugün Vuslat evleniyor! O kadar mutluyum ki, kendi düğünüm olsa bu kadar mutlu olacağımı hiç sanmıyorum. Aslında Vuslat da benden daha mutlu değil, çünkü inanılmaz stresli... Panik ve sürekli insanlara kızıp, bağırıyor. Zavallı Burak da bundan her defasında nasibini alıyor. Tabii ben tüm bunları bana neden geç kaldığımın hesabını sormak için arayan Vuslat'ın sesinden anlıyorum. Benimle konuşurken, herkese ağzına geleni saydırması beni fena korkutuyordu.

Oysaki üç gün önceki veda partisinde çok neşeliydi ve inanılmaz eğlenmişti. Hatta Cemre onun o neşeli halinden korkup uyarısını bile yapmıştı. Tabii bu uyarıyı muhtemelen şu sıralar fazla gündemde olan magazin haberleri dolayısıyla vermişti. Yoksa oradaki zenci dansçılarla hiç alakası yoktu!

"Bana bak Vus! Sakın ama sakın çok fazla içmiyorsun! Her zaman Burak'la tanıştığın ilk gün onun üzerinde olan kıyafetleri kendine hatırlatıyorsun, ola ki hatırlamazsan da birine söylüyorsun ve seni durduruyorlar. Bak etraf dansçı adamlarla dolu... Kızım bak! Zenci bir bebeğin olur senin de... Burak bunu hiç de sakin karşılamaz bilesin!" demişti.

Bununla kalmayıp, kulağını çekip, sehpaya vurmuştu... Vuslat, Cemre'nin dediklerini aklına not ederken, o gece içmekten korkmuştu. Çünkü gerçekten de Burak böyle bir durum karşısında hapishaneye düşerdi, Vuslat da onu ziyarete giderdi ve orada Burak tüm televizyonda biplenecek kelimeleri kullanarak uzun uzun cümleler kurardı Vuslat'a. Hangi erkek yapmazdı ki? Ve tabii tam tersi olsa bile bunu hangi kadın yapmazdı ki?

Misal ben; hapishanelik olmazdım belki ama tımarhanelik olurdum, bu kesin!

Sanırım o gece Vuslat içkiden kaçarken, ben içki peşine düşmüşüm. Çünkü o günün ertesi günü olayları kızlardan dinlerken, benden mi bahsediyorlar diye şüphelenmiştim. Onların dediklerine göre; artık beni durduramadıkları bir anda Kaya'yı istediğimi söylemeye başlamışım. Bununla da kalmayıp bana Kaya'yı getirmedikleri için kızları lanetlemişim. Resmen ejderhalı kız olmuşum da haberim yokmuş!

Sabah kulağıma dolan horultulu bir sesle uyanmak zorunda kalınca, Kaya'nın yanında ne işim olduğunu sorgulamıştım ve aklımı yitirdiğimi düşünüp, korkmuştum. Şu ünlü psikolog Gül Oya Korkmaz'dan randevu almak için nette gezerken, Cemre'nin densiz mesajını görüp rahatlamıştım. Neyse ki ben sarhoş olmuşum ya da sarhoşluğun anasını ağlatmışım.

Tabii ki de o geceden kalan güzel ayrıntılar da oldu. Mesela; Vuslat'ın o gece kınasını aradan çıkartmıştık. Bekârlığa veda partisinden önce, ailenin yaşlı kadınlarının katılacağı türden bir eğlence yapılmıştı. Vuslatların evinde bol müzikli, bol ağıtlı, leleleli bir kına gecesi... Vuslat'ın annesi Nermin teyze, kızını bindallı kıyafetleri içerisinde görmezse gözlerinin açık gideceğinin söyleyip, dram kraliçesi bir Türk annesini aratmamıştı bize. Vuslat da onun bu isteğini kıramadığından kabul etmişti. Ve biz kendimizi o geleneksel şarkıyı söylerken bulmuştuk. Vuslat'ın eline kına sürüleceği sırada herkes bu bilindik şeyi sanki hiç bilmiyormuş gibi yaparak merakla beklemişti. Kaynana gelmiş ve kızın eline kına yakmak için elinin avucuna almıştı. Vuslat tabii ki de elini açmamış ve bununla da kalmayıp, elini ancak orada bulunan tüm kızların avucuna kına yakılırsa açacağını söylemişti. Onun bu isteğinden sonra ben kızlarla birlik olup, bu olayı protesto edip karşı geleceğimizi düşünürken, Cemre hemen atılıp avucuna kınayı yaktırmıştı. Ve sonra diğerleri de... Ve sonra ben kaçıyorken, biri tutup zorla kına yakmıştı. Nasıl bir gelin kısmıydı bu Vuslat, anlamış değildim! İnsan altın bekler altın! Bu kızın istekleri cidden tuhaftı.

O gece anlamlandıramadığım bir diğer şeyse; o geleneksel şarkıya bu kadar fazla mana yükleyen kadınlarımız! Yani düşünsenize; annelerimiz ya da büyüklerimiz... Sırf bizler evlenelim diye, bize 'ilerlemiş' yaşımızı bahane ederek evde kaldığımızı hatırlatıp; komşunun ya da akrabaların kızlarını bizlere överek, bizim için yapılan o çeyizleri asla kullanamayacağımızı öne sürüp güzelim nakışları tek cümlede heba ediyorlar... Ama iş değişince; yani biz evlenince de, o geleneklerine delicesine bağlı anne birden yok olup, adeta bir gamlı baykuşa dönüşerek "Sen ne zaman büyüdün? Ne zaman evlenilecek yaşa geldin? Ben sensiz ne yaparım şimdi? Ne vardı bu kadar erken evlenecek?" diye arkamızdan ağlıyor. Onların yarattığı bu karmaşadan sonra evlilik yaşı henüz gelmemiş kızlarımız, durumu başka türlü algılıyor ve aslında evliliğin hiç de güzel olmadığına inanıyorlar. Ah evet o kişilerden biri benim!

BENİ AŞKA İNANDIRWhere stories live. Discover now