9. Bölüm

22.3K 1.2K 125
                                    

Kaya'nın arabasında davete giderken kendimi yine bir yanım eksik hissediyorum. Mutlu olmam gerekirken, yaşadığım en son sendromdan sonra bir türlü toparlanamıyorum. Kendimi sorguluyorum, acaba ben de mi sorun var diye... Bu kadar mutsuzlukla ödüllendirilmez ki bir insan? Her defasında sevgiye daha çok yaklaştığımı hissediyorum; ama yine sevgisizlikle baş başa kalıyorum. Küçükken öğretmenimiz "En büyük hayaliniz nedir?" diye sorardı. Hep mutlu olmak istediğimi söylerdim. Mutlu olmak bu kadar zor mu, ben neden başaramıyorum? Önümdeki yol daha ne kadar çıkmaz sokaklara girecek? Artık hayatımın rayına girmesini ve hayalimdeki mutluluğu yaşamak istiyorum. Sorunsuz ve aşktan uzak...

Araba durduğu zaman düşüncelerime son verip, bu ana odaklanmaya çalışıyorum. Hayalimdeki davetteyim, her ne kadar hayalimdeki adamla olmasam da... Merakla etrafıma bakmaya başlıyorum. Ortaköy'deki davetlerin sıkça yapıldığı bir mekânın önünde duruyoruz. Dışarıdan içerisinin şık dizayn edildiği anlaşılıyor aslında, hatta insanların şıklık yarışını bile kesinlikle gölgede bırakmış diyebilirim. Kapımın açılmasıyla aşağıya iniyorum. Vestiyer görevlisi çocuk bana sıcak bir gülümsemeyle selam veriyor ve bu gecenin güzel olacağını işaret ediyor sanki. Adımlarımı Kaya'ya yöneltiyorum. Siyah takımının içerisinde inanılmaz çekici duruyor. Sürekli gülümsemesi insanda yanağındaki gamzelerine dokunma hissi uyandırıyor ve bu geceye onunla kol kola adım atmak beni nedense hafiften heyecanlandırıyor.

Ceren'in ayağı on beş gün alçıda kalacağı için bu geceye katılamadı. Ve tabii ben onu kırk beş dakika boyunca telefonun diğer ucundan sakinleştirmekle yükümlüydüm. Hatta o esnada Kaya'nın da yanında olduğunu söyleyip, kendisini sakinleştirdiğini ve üzülmemesi için elinden geleni yaptığını söylemişti. O an; içimdeki merakın beni sarmaladığını, acaba hangi şartlar altında onun mutlu olması için uğraştığını düşünüp durmuştum; fakat bir türlü adam akıllı bir sonuca varamamıştım. Aklımdaki tilki fikirlerle boğuşmak çok zor olmuştu çünkü.

Kaya'nın bana doğru uzattığı koluna girip yavaş adımlarla yürüyoruz. Kapıdaki karşılama komitesi bizi karşılayıp adımızı listeden aratmak için adlarımızı soruyor. Kaya adını söyleyip hafifçe onlara gülümsüyor ve o anda liste unutuluyor, biz direkt içeriye giriyoruz. Nedense kendimi tuhaf hissetmeye başlıyorum o an. Sonuçta Kaya'nın mimarlıkla alakası yokken, sırf adı ve soyadı uğruna içeriye kolaylıkla girebiliyorken, ben bu işi yalayıp yuttuğum halde o listede adım yoksa giremezdim.

İçeriye girdikten sonra üzerimdekini görevliye uzatıyorum. Onun verdiği numarayı çantama koyup Kaya'ya tekrardan dönüyorum. Değişik bir ifadeyle bakıyor bana. Çözemediğim, çözmeye korktuğum bir ifadeyle... Onun arkasındaki aynadan yansımama bakıyorum. Siyah uzun bir elbise giyindim. Kolları kalın askılı olup, göğüs ve sırt dekoltesi olan, sade fakat kesinlikle şıklıkta yarışacak bir elbiseydi. Cemre'nin koleksiyonundan aşırdığım ve Allah'a şükrettiğim nadir anlardan biriydi; onun moda tasarımcı olduğu, kendine böyle sevaplar işlediği ve tabii bu sevaplara kardeşi olan beni de ortak ettiği için. Saçlarımı dağınık topuz yapıp, elbiseyle çift yumurta ikizi yapmıştım. Gözlerime siyah eyeliner, uzun takma kirpikler ve göz kapaklarıma parlak siyah far. Bordo ruj ve kırmızıya yakın tonlarda allık. Ekstra hiçbir şey yok ki yüzümde... Acaba gümüş takı setimi mi sevmişti? Bana bu kadar derin bakmasına anlam vermediğim için, ben de ona sadece gülümsedim.

"Çok güzel olmuşsun Japon güzeli..."

Sonunda bakmasının anlamını sözcüklerle vurguluyor; çünkü gerçekten de güzel olmuştum. Eyeliner çekik gözlerimi daha da samimi yapmıştı. Ve rujumun rengi tenimle özleşip, bana hayat vermişti.

Hafifçe gülümseyip "Teşekkür ederim, sen de çok yakışıklı olmuşsun ki ne diyeceğini biliyorum. Bu senin her zamanki hallerinden biri, değil mi?" diyorum ortamı neşelendirmek için.

BENİ AŞKA İNANDIRTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang