8. Bölüm

19.7K 1.2K 65
                                    

Kulağıma dolan Ankara'nın Bağları şarkısıyla olduğum yerde kalakalıyorum. Ekibimdeki herkes bana tuhaf tuhaf bakmaya başlıyor. Bu ses benden mi geliyor? Ama nasıl? Ben bu şarkıyı bırakalı çok olmuştu? Gözlerimi kaçırarak utançla elimi cebime atıyorum. Ceketimin cebinden çıkarttığım telefonuma bakarken orada yazılan isimden çok telefonum neden bu havayla çaldığını anlamaya çalışıyorum.

Bana bunu kim yapmış olabilir ki? Şarkı çalmaya devam ediyor ve şarkıdan çıkan sesle ekibimdekiler de gülmeye başlıyor. Proje ile ilgili son detayları konuşmak için yanlarına gelip ciddi bir ortam sağlamam düşünüldüğünde, şu an düştüğüm durum içler acısı. Acı demişken, beni arayan münasebetsiz Umut'tan başkası değil! Ne güzel beni aramaya son vermişti. Karşıma çıkmıyordu. Hayatımdan defolup gitmişti. Hangi yüzle arayabiliyor ki hâlâ? Daha söylenecek ne kaldı ki? Her şey bitmemiş miydi? O beni aldatmış ve bu ilişki o aldattığı yerde son bulmuştu.

Hızlı adımlarla ekibimin yanından uzaklaşıp koridora çıkıyorum. Sinirle telefonu açıp onun konuşmasına fırsat vermeden ağzıma gelen tüm küfürleri saymak istiyorum. İtibarımı düşünmeyecek kadar gözüm dönüyor. Hatta başlarım itibarına, burada benim iç yangınım daha önemli diye de şirkettekilere haykırabilirim. O zaman da Derin'e koz vermiş olurum.

Özge telefonu aç be güzel kızım. Yoksa şirketteki herkes göbek atmaya başlayacak.

"Efendim?" diyorum normal bir sesle. Onun numarasını silmiş ve hiçbir zaman da ezberlememişim gibi yapıyorum.

"Özge merhaba..."

Bir de utanmadan üzgün numarası yapıyor hıyar! Ben de senin sesine aldanacağım ve hemen yumuşayacağım tabii değil mi?

"Tanıyamadım sizi?"

Evet, bu kesinlikle doğru bir cümle! Benimle konuşan bu Umut'u tanımıyorum. Ben eskiden romantiklikten ölecek adamı tanıyorum. Ve o kişi de benim için bir anda kayboldu ve hayal âlemine karıştı.

"Özge yapma böyle lütfen... Bak bir araya gelelim ve konuşalım. Çok özledim seni Özge... Anlatmama izin ver, her şeyi sana açıklayayım."

"Bak şimdi..." derken derin bir nefes alıyorum ve üzgün bir sesle "Üzüldüm haline... O zaman ben sevgilime haber vereyim öyle gelelim yanına. Ne derler bilirsin: Bir elin nesi var iki elin sesi var," diyorum.

Ama tabii Umut bunu yemediği gibi üzerine bana saygısızca cümleler söylemeye başlıyor. Neymiş efendim ben ondan başka kimseyi sevemezmişim. Biz bir bütünmüşüz ve kesinlikle ayrılamazmışız. Ben bunlara alaycı bir gülüşle karşılık verirken, Umut iyice deliriyor ve telefonun diğer ucundan bana bağırmaya, tehditler savurmaya başlıyor. Onunla illa görüşmem gerektiğini ve bundan kaçamayacağımı, gerekirse beni omzuna atıp zorla götüreceğini falan söylemeye başlıyor. Ben de onun bu ucuz tehditlerini hiç inandırıcı bulmadığımı ve bu oyunculukla sınıfta kaldığını söylüyorum. Sonra işler kızışmaya başlıyor ve beni neden aldattığını dile getirmesiyle benim gururumu kırmaya başlıyor. Telefonu yüzüne kapatmamak için kendimi zor tutuyorum ve onun o iğrenç cümlesini duyuyorum:

"Seni aldatmamın en büyük sebebi sensin! Bu ilişkinin bu hale gelmesinin de en büyük sebebi sensin."

Beynimde tüm bunlar birkaç defa yankılanırken, başıma şiddetli bir ağrı saplanıyor. Telefonu kulağımdan çekip kolumu aşağıya doğru salarken, 'Bunları diyen adamla nasıl olur da bir sene birlikte olabilirim?' diye kendime kızmaya başlıyorum. Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken, artık hiçbir şeye inancımın kalmadığını ve gitmek istediğimin bilincine varıyorum. Tüm bunların benim başıma gelmesinden yorulduğumu biliyorum. Ama ısrarla üzerime çektiğim bu dandik heriflere neden bu kadar bağlandığımı da anlamıyorum.

BENİ AŞKA İNANDIRWo Geschichten leben. Entdecke jetzt