3. Bölüm

28.8K 1.4K 119
                                    

Yavaşça koridordaki sandalyeye oturuyorum. Hastaneye nasıl geldik? Sinir krizindeyken arabayı nasıl kullandım, hiçbirini hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, Kaya'nın nefret dolu sesiydi. Doktorun dediğine göre vurduğum yer baya zarar görmüş. Yani o zararı ben vermişim. Kaya doktorun söylediği her söz için bana ölümcül bakışlar atıp, bu öldürme isteğini gözleriyle çok güzel bir biçimde anlatmıştı. Eğer ki kaşına dikiş atılmıyor olsaydı yemin ederim yerinden kalkıp beni boğardı. Hayatımda yapmayacağım bir şey yapıyorum. Kaya için dua ediyorum. Eski haline geri dönsün, benden uzak Allah'a yakın olsun.

Kaşına iki dikiş atılmasına rağmen adamdan hiç ses çıkmadı. Oysaki ben onun hep nazlı bir bebek olacağını düşünüyordum. Lisedeyken öyleydi çünkü... Mızmızın tekiydi. Her şeye burun kıvırırdı. Demek ki büyümek ona yaramış.

Odanın kapası açılınca oturduğum yerden kalkıyorum. Hemşire gülen suratıyla yanıma yaklaşıp "Eşiniz hâlâ çok gergin. Ben uyuması için bir ilaç verdim. Birazdan uyur. Tekrar geçmiş olsun," diyor tatlı sesiyle. Ben de teşekkür ediyorum ve kız yanımdan ayrılıyor.

İçeri girmeye cesaret edemiyorum. Az kalsın beni polise şikâyet edecekti. Neyse ki doktora eşi olduğumu ve şu anda büyük bir kriz geçirdiğini söyledim. Kaya'nın haline bakıp bana inandı. Allah'ım sen yardımcım ol, lütfen. Çabucak iyileşsin. Kaşındaki dikiş izi hayatından silinsin. Yakışıklı yüzü eskisi gibi olsun, âmin!

Kapıyı açıp kafamı uzatıyorum. Gözleri kapalı... Bir oh çekip içeriye giriyorum. Kendimi koltuğa bırakıyorum. Gözlerimi kapatıp, başımı koltuğa yaslıyorum. Ayakkabılarımı çıkartmak için tekrardan açıyorum gözlerimi. Tüm gün bu topuklularlaydım. Ayakkabılarımı çıkardıktan sonra tam gözlerimi kapatacakken telefonum çalmaya başlıyor. Kaya uyanmasın diye aceleyle çantamı açıp telefonumu alıyorum. Allah'ım, ilk defa ilk daldırışta telefonumu buldum. Ama telefon kapandı. Ekrandakileri görünce birden geriliyorum. On tane çağrı ve hepsi de Umut'tan. Nasıl unuttum ben seni? Tekrar çalıyor ve hemen açıyorum.

"Alo canım?"

"Neredesin Özge? Neden o lanet telefonun açılmıyor?"

"Dur bir sakin ol!" derken ayaklarımı altıma alıyorum ve yerime iyice yerleşiyorum. Kaya'ya bakıyorum ölü gibi uyuyor. Duymaz beni... Zaten duymasın da...

"Dinliyorum?" Onun bu ses tonunu hiç sevmiyorum!

"Bir arkadaşım kaza geçirdi. Onun yanındayım, her şey bir anda oldu ve panikle arayamadım seni..." Ve ben bu ses tonumu çok seviyorum. Hiç kimse bu ses tonuma karşı koyamıyor. O nazlı, bebeksi, minik kız tonuna kim karşı koyabilmiş ki zaten?

"İyi de güzelim çok merak ettim seni..." Sesi hemen yumuşuyor tabii ki de... Demiştim size... Kimse buna karşı koyamıyor. Koyamadıkları halde neden hep terk edilen taraf oldum hiç bilmiyorum ama...

Umut'a cevap ver Özge!

"Biliyorum sevgilim... Ama birden olunca arayamadım işte. Çok korktum." Şimdi de ona 'ben her şeyden korkan minik bir kediyim ve sen her şeyin üstesinden gelen bir kahramansın' hissini veriyorum. Erkeklerin buna acayip ihtiyaçları var bence. Onlara hep güçlü olduklarını hissettirmek gerekiyor. Annem hep öyle derdi. Derdi de, o da babam olacak o hıyar adam tarafından terk edilmişti. Yanlış giden bir şey vardı bizim kaderimizde ama...

"Ah! Bebeğim benim. Hangi hastanedesin? Hemen yanına geliyorum." Tabii tabii şu anda burada eksik olan tek kişi sensin. Sen de gel, tam halay çekme kıvamına girelim.

"Hiiiç yorma kendini... Arkadaş hâlâ şokta ve kimseyi görmek istemiyor. Bir de sürekli beni yanında istiyor." Kaya'nın o anda sesini duyuyorum. Adımı sayıklıyor. Hiç de romantik olmayacak türden hem de! Bir Özge deyişi var sanki rüyasında beni boğuyor gibi...

BENİ AŞKA İNANDIRTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang