Part 2

152K 6.8K 1.1K
                                    

Multimedia'da Pelin var. İyi okumalar :)

Kalacağım yurdun önüne geldiğimde duraksadım. Geri dönme isteğime karşı koyarak binayı inceledim. Bir süre baktıktan sonra çaresizce girdim içeri. Danışmadaki kadın tuhaf tuhaf baktı bana. Hayır, sakin olacaktım. Alışıktım ben böyle bakışlara. İç sesimle kendimi yatıştırmaya çalışırken kadına yaklaştım.

"Ben yeni öğrenciyim" dedim ve yutkundum. "Pelin Karatepe."   Kadın baştan aşağı süzdü beni. "Hani şu İzmir'den gelecek olan?" dedi birden. "Evet" diyebildim sadece. Utangaçlığımı üzerimden atamamıştım henüz. 

Belli belirsiz bir gülümseme yerleştirdi yüzüne kadın. Yaka kartından anladığım kadarıyla Sevim'di adı. Bana bir anahtar uzattı ve "üçüncü kat, koridorun sonu" dedi. Utangaç bir gülümsemeyle karşılık verdim ve odama doğru yürümeye başladım.

Koridorda yürürken bakışları üzerimde hissettim. Merak dolu bakışlar. Odaya bir an önce ulaşmak için adımlarımı hızlandırdım. Gerçi er ya da geç yüzleşmek zorunda kalacaktım hepsiyle. Okulun yurdunda olduğumuza göre aynı okuldaydık. Eski lisemdeki arkadaşlarımın samimi bakışlarını özler gibi olmuştum şimdiden. Silkinip kendime geldim ve odama girdim. Küçük bir odaydı, ortada derli toplu bir yatak vardı. Kapıdan taraftaki kare çalışma masası da gözümden kaçmadı. Eşyalarımı dolabın önüne bıraktıktan sonra yatağın üstüne attım kendimi. Yeni evim burasıydı artık.

Eşyalarımı yerleştirdikten sonra biraz şehri keşfetmeye karar verdim. Hem bankaya uğrayıp bursumu çekmem gerekiyordu. Üzerime bol bir gömlekle rahat bir kot şort geçirdikten sonra hafif bir makyaj yaptım. Aynada kendime baktım bir müddet. Mavi gözlerimde sert bir ifade vardı. Derin bir nefes alıp o ifadeyi biraz yumuşatmayı denedim. Birkaç denemeden sonra 'oldu herhalde' dedim kendi kendime.

Dışarı çıkmak için kapıyı açtığımda iki çift meraklı gözle karşılaştım. Kızlardan biri buğday tenliydi ve açık kahverengi gözlere sahipti. Şirin bir burnu vardı. Boyu uzundu, benim kadardı neredeyse. Yanında da esmer, bizden biraz kısa olan bir kız vardı. Üzerindeki çekingenlik on metre uzaktan anlaşılacak gibiydi. Evet, fazlasıyla hoşlanmıştım bu kızlardan. 

Uzun boylu olanı gülümseyerek "Ben Hazal" dedi. Yanındaki esmer kız da ürkek bir gülümsemeyle "Özge ben" dedi ve gülümsememden cesaret alarak devam etti. "Geleceğini duymuştuk, burs kazandığına göre epey başarılı olmalısın. Biz düşündük ki yalnız kalmak senin için sorun olabilir. İstediğin zaman yanımıza gelebilirsin."

Gülümsemem yüzümde buruklaşırken merakımı dizginleyemeyip sordum: "Yalnız kalmak neden sorun olsun ki?"

Soruyu anlamamış gibi birbirlerine baktılar. Birkaç saniyelik duraksamadan sonra "Bizim okul biraz gariptir, yalnız kalanı harcarlar." dedi Hazal. Çok saçma gelmişti ama gülmedim. Alışıktım ben yalnızlığa. Ne olacaktı ki hem? 

"Neyse, öyle olsun." dedim gülümseyerek. Ardından en samimi ifademe bürünerek ekledim. "Teşekkürler kızlar."

Yurttan çıktığımda sokakların ne kadar kalabalık olduğunu fark ettim. Tabi akşamüstü kalabalık olması doğaldı, öğlen yurda girmiştim ve çıkmamıştım bir daha. Çevremi inceleyerek yürümeye devam ettim. Hazal ile Özge okuldaki öğrencilerin takıldığı birkaç küçük cafe tavsiye etmişlerdi. Bankadan sonra oralara da bir göz atarım diye düşündüm. Hem ilk günden çok da uzağa gidemezdim, bilmiyordum buraları. Yurdun çevresiyle yetinecektim. 

Banka işini hallettikten sonra kendimi kızların tarif ettiği sokakta buldum. Küçük, sevimli cafeler vardı. Evet, sonunda yeni hayatıma dair pozitif şeylerle karşılaşmaya başlamıştım. Gülümseyerek kapısında 'Limon' yazan yere girdim. İçeride küçük sandalyeler vardı, masalar renk renkti. Biraz yürüdükten sonra dışarıda bir de bahçesinin olduğunu fark ettim. Kapalı bölümün aksine dışarısı hafif kalabalıktı. Bahçeye çıktıktan sonra kendime kırmızı bir masa seçtim. Oturup çevreyi incelemeye başladım. Köşede oturan grubu fark ettiğimde bir garip hissettim. Yalnızdım ve okulun mekanına gelmiştim. Keşke Özge ve Hazal ile başka bir zaman gelseydim diye hayıflandım. Bugün ikinci kez "bir şey alır mıydınız?" sorusu ile gerçek dünyaya döndüm. Karşımda uzun boylu, yapılı bir çocuk vardı. Bal rengi gözleri merak ve samimiyet doluydu. "Limonata" dedim şaşkınlıkla karışık bir gülümsemeyle. İfadesi anlayış doluydu. "Peki" diyerek ayrıldı yanımdan. İster istemez kendime itiraf ettim 'hoş çocukmuş'.

Çocuk ayrıldıktan sonra köşedeki grubu incelemeye devam ettim. Üç kız, dört erkek vardı. Kızlar fazlasıyla alımlıydı. Erkekler de bir o kadar yakışıklı. Hepsi nasıl bir araya gelmiş diye düşünmeden edemedim. Gözlerimi üzerlerinde gezdirirken en köşede oturan çocuğa takıldım. Değişik bir havası vardı, masadaki muhabbetten fazlasıyla uzak gözüküyordu. Tek elini açık kumral saçlarına dayamış, dışarıyı izliyordu. Kesinlikle garip bir şey vardı bu çocukta. Tam 'aman, banane' diyerek kafamı çevirecektim ki masadaki çocuklardan birinin bana baktığını gördüm. Yüzündeki çarpık gülümsemeyle masadakilere bir şeyler fısıldadı. Aniden tüm bakışlar bana döndü. Köşede oturan çocuğun buz gibi mavi bakışları dahil.

'Tamam,sakin' diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım ve derin bir nefes aldım ama çarpık gülümsemeli çocuğun kalkıp bana doğru yürüdüğünü fark ettiğimde ürkekliğimi gizleyemedim. Kızların küçümseyici bakışları arasında yanıma geldi ve ellerini masaya koydu. Yüzündeki alaycı gülümseme bir an olsun silinmedi.

Bana doğru eğilirken nefesimi tuttum ve güçlü durmaya çalıştım. Bakışlarıyla beni süzdükten sonra "Vücudun güzelmiş." dedi. 

Ne söylediğini idrak etmem birkaç saniyemi aldı. Bir dakika, ne demişti bana? Neyden cesaret alıyordu ki bu aptal? Sapığın tekiydi besbelli. Tam cevap verecekken sözümü kesti. "İstersen gece bana katılabilirsin, bakışlarını yakaladım, kaçmana gerek yok."

Tüm vücuduma bir sıcaklık hücum etti. Bu sıcaklığın adı öfkeydi, biliyordum. Daha önce bir iki kez daha tecrübe etmiştim. Kafamı kaldırıp çocuğa sert bir bakış attım. Yüzündeki alaycı ifade aniden yok oldu. "Hadi ama.." cümlesini bitirmeden attığım tokatla irkildi. Birden herkes sustu. Dikkat çekmek son amacım olsa da öfkeme hakim olamıyordum. Beni ne sanıyordu bu aptal? Tokat öfkemi azaltacağına daha da kamçılamıştı. Bir şeyler kırıp dökmek istiyordum. Çocuk ise şoka uğramış gibiydi, kendine geldiğinde bileğimi tutmaya yeltendi.

"Arda kendine gel." dedi bir ses. Benden az önce sipariş alan çocuktu bu. Kolumdan tuttuğu gibi önüme geçti. "Gerginlik istemiyorum, lütfen yerine geç." dedi.

Arda denilen çocuk söylene söylene yerine gitti. Bakışlar hala üzerimdeyken gözlerim doldu. Garson çocuk beni içeri götürdü. Bar gibi bir masanın arkasına geçtiğimizde gözyaşlarımı serbest bıraktım. "Ben Batuhan" dedi sipariş alan çocuk önüme eğilerek. "Ağlama, onlar hep böyledir. Güçlü ol."

Söyledikleri soğuk su etkisi yaratmıştı. Gözyaşlarımı silip normale dönmeye çalıştım. "Derdi neydi onun?" dedim. Önce uzun uzun baktı sonra derin bir nefes alıp "öğrencisin değil mi?" dedi. Kafamı salladım. "İzmir'den yeni geldim."

Bir an gözleri parladı. "Tamam, şimdi anladım. Sen şu burslu olansın. Her sene birkaç kişi gelir böyle." dedi.

Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. Hafif gergin bir şekilde "Bursluysam ne olmuş? Kimsenin bana böyle davranmaya hakkı yok." dedim.

Batuhan hafifçe gülümsedi. "Ben de bursluyum."

Bir an yerin dibine geçmek istedim. Bakışlarımdan mahcup olduğumu anlamış olacak ki fazla uzatmadı. "Sıkma canını, onlar gibi çok insan var. Güçlü dur ve yalnız kalma."

"Batuhan.." adını söyledikten sonra gözlerimi gözlerine diktim. "Teşekkür ederim."

Adını söylediğimde garip olduğunu hissettim. Gözlerindeki anlayışa minnettardım. 

"Önemli değil, adın ne?" dedi. "Pelin" dedim kısıkça.

"Pelin" diye tekrar etti. "Adın güzelmiş."

Utandığımı hissettim, bir an önce gitmek istiyordum burdan. Ben yurda gideyim diyerek ayağa kalktım. 

Gülümsedi.

"Görüşürüz" dedi."Okulda."

Bundan sonrası için çok güzel planlarım var ama ne kadar fazla vote olursa o kadar cesaret buluyor insan. Teşekkürler! :)

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin