: dördüncü bölüm

Start from the beginning
                                    

Yutkundum. Aniden mideme giren ağrıyı yok saymaya çalışarak Mert'e şeker bir gülümseme gönderdim. "Bana iyi davran."

Mert sağ elini saçlarının içinden geçirdi; bu hareketi düşünceli olduğunda sık yapardı. En sonunda konuşmaya karar vermiş olacak ki, gülümsememe karşılık verdi. "Buldum. Neden ikiye ayrılıp evleri bulma konusunda birbirimize yardım etmiyoruz? Avrupa ve Anadolu yakalarındaki adreslere sahip olanlar ayrılır, böylece günümüzden geri kalan vakti şehrin bir ucundan öteki ucuna giderek harcamamış oluruz."

"O zaman herkesin yakın yerlerde oturduğunu ummaktan başka çaremiz yok," dedi Kunter. Hiç endişeli görünmediğinden, geceleri dışarıda dolaşmakla ilgili bir sıkıntısı olmadığını görebiliyordum ama ona da hak vermek lazımdı. Kunter gibi birinin, bırak İstanbul'u, New York'un Brooklyn'inde bile geceleri sokağa çıkmakla ilgili sorunlar yaşayacağını sanmıyordum. Kas yığını denemezdi ama kendini korumaya yetecek kadar kası olduğu inkâr edilemez bir gerçekti.

Kaan kollarını esnettikten sonra print ettiği mail kâğıdını çıkarttı. Gözleriyle hızlıca taradıktan sonra başını kâğıttan kaldırdı ve "Ben Acıbadem'deyim... İş Bankası Blokları'nda," dedi. "Çağla'cım, burayı biliyor musun?"

Başımla onayladım. "Evet, sen bu yakadasın," dedim. "Sanırım bulunduğumuz yere yakın olacaktı Acıbadem."

Rüzgâr Kaan'a verdiğim yarım yamalak cevabın üstüne bir kahkaha attı. "Mert haklı. İşi Çağla'ya bırakırsak bu şehirde çok rahatlıkla kaybolabiliriz, hatta -biliriz değil -boluruz."

Rüzgâr'a ters bir bakış attım. "Güvenoyu için teşekkürler ya, çok biliyo'san sen bul yerleri."

Rüzgâr sırıtarak, "Burası senin şehrin, benim değil," dedi ve çantasından kendi kâğıdını çıkartmak üzere çantayı karıştırmaya başladı. "Buralarda bir yerlerde olacaktı," diye mırıldandığını duyan iki kişiden biriydim.

"Olay hangi yakada olduğunu söylemek değil," dedim. "Yakayı söylemekte ne var ki? Sadece çoğu ilçenin nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok, çünkü daha önce hiç gitmemiştim. Gitmiş olsam da, hatırlayacağımı sanmıyorum zaten."

"Tamam, sakin olun gençler," dedi Kunter. "Bir şekilde herkes gitmesi gereken yerlere gidecek fakat bütün vaktimizi burada konuşarak harcayamayız. Eğer herkes nereye gitmesi gerektiğine bakıp söylerse, eminim hızlı bir şekilde herkesi yerleştirebiliriz."

Herkes print ettikleri kâğıtları bulmak için çantalarını karıştırmaya başladı. Kâğıdını bulmayı başarıp gitmesi gereken yeri ilk okuyan kişi Emir oldu. "Ben Nişantaşı'ndayım," dedikten sonra bir an duraksadı, sonra devam etti. "Bu arada diyordum ki, acaba ilk önce kızları mı bıraksak? Sonra şehri istediğimiz kadar turlayabiliriz. Başlarına bir şey gelmediğinden emin olmak için yani."

Mert'in başıyla onayladığını, Kaan'ınsa bu öneriyi düşündüğünü görebiliyordum. "Aslında olabilir," dedi Kunter, Kaan'ın konu hakkındaki düşüncesini henüz söylemeyeceğini fark edince. "Böylece sağ salim ulaştıklarından emin olmuş oluruz ve şehrin bir ucundan öbür ucuna sürüklendikleri için şikâyet etmelerini de dinlemek zorunda kalmayız."

Kunter'e öyle pis bir bakış atmışım ki, Medusa'yı getirseler taş çıkaramazdı. "Az önce sekssizimin dibine vurduğunuz için teşekkürler. Ayrıca şehri, buradaki herkesten daha iyi biliyorum," dedim, saçmaladıklarını ve onlara sinirlendiğimi sesimden anlayamıyorlarsa bile bakışlarımdan anladıklarını umuyordum.

Cam Kırıkları | askıdaWhere stories live. Discover now