Seance 20

3.7K 498 80
                                    


***

Karakolda ön masada bir kadının oturduğunu gördüğümde sevinmiştim ama kadın başını bir kare bulmacasından kaldırıp bana bakmadı bile. "Kimi aramıştınız?"

"Sanırım, herhangi bir polis memuru olur."

"Sanırım mı?"

"Hayır, yani evet. Bir polis memuruyla görüşmek istiyorum." Aslında, çekip gitmek istiyordum, ama kadın erkekler tuvaletinden yeni çıkmış, ellerini pantolonuna sürten birisini yanına çağırdı.

"Memur Jongdae size yardımcı olur." Dedi kadın.

Adamın bir komiser muavini olmaması iyiydi. Yoksa işi başından aşkın olurdu. En azından bir doksan boyundaydı ve kocaman bir karnı vardı ama geri kalanı incecikti. Belindeki silah sanki dar kalçalarından düşecekmiş gibi duruyordu.

Adam bana baktı, ön masadan birkaç form aldı ve "Gelin." dedi.

Eski kahve makinasından kendisine bir fincan kahve almak için durdu, bana ikram etmedi ve içine bolca toz krema ve şeker döktü. Peşinden cam duvarlı bir ofisin yanından ofisine girmemi işaret etti. Bekleme alanındaki üç diğer polis memuru üzerinde geniş bir televizyon bulunan masaya oturmuş, maç izliyorlardı.

Polis memuru Jongdae bir öbek belgeyi masanın kenarına itti, kahve fincanını koydu ve karşısındaki sandalyeye oturmamı işaret etti. Çekmecesinde yazan bir tükenmez kalem bulması iki dakika sürdü. Birkaç dakikayı daha farklı formlar çıkarıp, bunları çekmeyeceye geri koyarak harcadı. En sonunda, yazan bir kalemle istediği formu buldu.

"İsminiz nedir?"

"Byun Baekhyun."

Dikkatle bana baktı, suratımın her santimini inceledi ve o kadar hızlı ayağa kalktı ki fincanını devirdi.

"Burada bekleyin lütfen.. Birisini çağırmam gerek."

Dökülen kahvenin formları ıslatmasını aldırış etmeden etmeden cam ofise girdi ve kısa, kır saçları olan bir adamla konuştu. Adamın önemli olduğunu düşündüm çünkü oradaki tek özel oda onunkiydi. Jondae'nin ellerini kollarını havaya sallayışından, oldukça heyecanlı olduğunu fark ettim. Jongdae beni işaret etti, yaşlıca adam bana baktı ve göz göze geldik. İçimden derhal burdan çıkmam gerek diyordum.

Televizyonun etrafındaki polisler sesi kıstılar ve bir bana, bir cam ofise baktılar. Ön masaya baktığımda, oradaki kadının da bana baktığını gördüm. Tekrar cam ofise baktım. Yaşlıca adam telefonu eline aldı ve telefon kablosu elverdiğince volta atıp konuşmaya başladı.

Telefonu kapattı, arkasındaki çekmeceden bir dosya çıkardı. Sonra, o ve Jongdae dosyaya göz attılar, kendi aralarında konuştular, bana baktılar ve tekrar dosyaya döndüler.

En sonunda, yaşlıca adam ve Jongdae dosyayla birlikte ofisten çıktılar. Yaşlıca adam tek elini dizine yaslayıp bana doğru eğildi ve diğer elini uzattı. Ağır ağır ve her sözcüğü belirgin bir biçimde telaffuz ederek konuştu.

"Merhaba, ben Komiser Yongguk."

"Byun Baekhyun." Uzattığı elini sıktım. Eli serin ve kuruydu.

"Memnun oldum, Baekhyun. Seninle özel olarak konuşmak istiyoruz, olur mu?" Neden ağır ağır konuşuyordu? Korece ikinci dilim değil, salak herif.

"Olur sanırım." Ayağa kalktım.

Jongdae masasından birkaç not defteri ve tükenmez kalem aldı. "Seni sorgu odalarından birine götüreceğiz." En azından normal bir hızda konuşuyordu.

Obsesionante // ChanBaekWhere stories live. Discover now