Seance 2

9.6K 906 453
                                    




Buraya gelirken, arkamdan sirenleri acı acı çalan bir ambulans geldi. Sirenlerden nefret ederim. Ödümü koparmasalar bile ki bugünlerde koparıyorlar, beni geçmişime geri götürüyor. Chihuahualar bile dehşete kapılmış halimden daha dengelidir herhalde. Eskiye dönmektense kalp krizi geçirmeyi tercih ederim doğrusu.

Bu siren ve ambulans düşmanlığım ardında ne gizli olduğunu anlatmak için kelimeleri toparlamaya çalışıyorum. Daha başımdan geçen berbat olayları yeni yeni gün yüzüne çıkarmaya başladık. Umarım sabrınız tahmin ettiğimden daha güçlüdür.

Henüz on yaşındayken, babam abim Baekbeom'u basketbol antrenmanından alacaktı... Bu, annemin Çin mutfağına merak saldığı zamanlardı. Biz onları beklerken, annemde özenle hazırlamış olduğu yemekleri masaya yerleştirirdi. Çocukluk anılarımın çoğunluğu, annemin heves ettiği ve bizimde buna katlanmak zorunda kaldığımız hobilerle doludur. Bu yüzden bazı şeylerde bilgili olmam annem sayesindedir. Yine de ona minnettar değilim.

O gece evimizin önünden ambulans geçerken siren seslerini bastırmak için dinlediğim müziğin sesini daha fazla açtım. Daha sonra da sirenlerin babam ve Baekbeom için çaldığını öğrendim.

Eve dönüş yolunda babam bir markete uğramıştı ve kavşağa girdikleri sırada sarhoş bir sürücü kırmızı ışıkta geçip onlara tam karşıdan vurmuştu. Arabamızı bir kağıt mendile çevirmişti. Acaba babama eve gelirken çikolata almasını söylememiş olsaydım, hala hayatta olur muydu?

***

Kamyonetin arkasına sürüklenmeden önce iki şey hatırlıyorum, kaçırıldığım ve iyi sandığım ama psikopat çıkan çocuk.

Uyandığımda neden köpeğim suratımı yalamıyor diye düşündüm ama sonra gözlerimi açtım ve beyaz çarşaflarla karşılaştım. Benimkiler siyahtı.

Yattığım yerden öylesine hızla doğruldum ki neredeyse düşüyordum. Başım dönmüş ve midem bulanmıştı. Gözlerimi kocaman açmış, tek bir ses duymak için antenleri açmış bir halde etrafa bakındım. Ahşap bir kulübedeydim. Fazla büyük değildi yatak odası, salon ve mutfağı birleşikti. Sadece sınırları belirlemek için duvarlara çıkıntı yapmışlardı. Salonun sağ tarafında cam bir kapı vardı.

Adının Chanyeol olduğunu bildiğim çocuk -yada adam- burada değildi. Nefeslerimi düzene soktum ama bu rahatlama hissi fazla uzun sürmedi. Burada değilse neredeydi?

Mutfağın bir kısmını yattığım yerden görebiliyordum. Mermer bir tezgah ve ocak vardı, hemen solunda vişne rengi bir dolap vardı. Buzdolabı olduğunu düşündüm. Belki de beni parça parça kesip etlerimi orada saklayabilirdi.

Etrafı incelemek için yerimden kalktım. Yatağın hemen yanında ki pencere panjurla kapatılmıştı. Açmak için zorlasam da iki tarafından vidayla tutturulmuş. Gece vakti olduğunu düşünüyordum. Bir kaç tavan lambası yanıyordu ve bir diğer lamba da yattığım yerin tam üzerine monte edilmişti. Aklıma gelen ilk şey mutfağa dalıp kendimi savunabileceğim bir şeyler aramak olmuştu. Bacaklarım birden olduğu yerde kasıldı ve sendeledim. Kaç saattir yada kaç gündür uyuyordum? Bir kaç saniye öyle bekledim. Tekrar hareket edebildiğimde çekmeceleri karıştırmaya başladım. Açtığım bütün çekmeceler boştu. Bir çatal yada kaşık bile yoktu. Üst taraftaki dolaplara yöneldim, plastik bardak ve tabaktan başka bir şey bulamadım. İçimden birkaç derin nefes alıp, nerede olduğumu düşünmeye başladım ama yeteri kadar ipucu bulamadım.

Kol saatim ve hiçbir zaman çıkarmadığım bilekliğim kolumda yoktu. Günün hangi vakti olduğunu bile tahmin edemiyordum, evimden ne kadar uzakta olduğumu bilmiyordum ve ne kadar zamandır baygın oldu mu bilmiyordum. Başımın aldığım darbenin etkisiyle hala zonkluyordu. Kulübenin en uzak köşesine gidip, duvara yaslanıp yere çömeldim ve başımı ellerimin arasına alıp bekledim.

Obsesionante // ChanBaekWhere stories live. Discover now