Seance 7

5.4K 615 116
                                    




Bu sene henüz kar yağmadı. Eskiden, bir santim bile yağsa Clean ve ben dışarı çıkar oyun oynardık. Komik hallerini izlemek çok keyifliydi. Koşuyor, kayıyor, zıplıyor, karları eşeliyor ve ne bulursa yiyordu. Bilirsiniz, ara sokaklar hep kaygan oluyor. Bu da onun kayarken düşmesine sebep oluyor. Gerçekten eğlenceli. Bazen durup düşünürüm onun aklından geçenleri. Büyük ihtimalle yiyecek, yiyecek, yiyecek bul diye düşünüyordur. Bazen karların üstüne atıştırmalıklardan atardım, sırf orada bir şey bulsun diye. Sonra onu sıcak suyla güzelce yıkardım. Etrafa saçtığı köpükler o kadar hoşuma giderdi ki.. Kendime bir fincan kahve alırdım, Clean salonun ortasında uyurken camın kenarına geçip kitap okurdum.

Clean, geçen gün titremeye başladı. Biraz korkuyorum doğrusu. Üşütmüş olabilir mi yada herhangi bir hastalık.. Seanstan sonra onu veterinere götüreceğim. Açıkçası korkuyorum. Ondan başka kimsem yok.

***

Havaalanından çıktıktan sonra taksiye atlayıp Chanyeol'ün ayarladığı otele gittik. Otel demek basit kalırdı. Uzunca iki binanın ortasında küçük bir giriş vardı. Resepsiyon. Chanyeol hızla işlemleri halletti ve beni odamıza -bunu söylemekten nefret ediyorum- çıkardı. Asansörde kaç dakika bekledik emin değilim. Ama birden fazla olduğu kesin. Otelin her koridordunda garip ve farklı bir şekilde " Royal Park Hotel " yazılmış. Doğrusu ilgimi çeksede sonradan her cümlenin aynı olduğunu öğrendiğim. 

Odaya girmek için şu ufak kredi kartlarına benzer şeylerden verdiler. Chanyeol ikisinide kendisine almıştı. " Tüm tatil boyunca beraber olacağımız için sende olmasına gerek yok. " diyerek beni geçiştirdi.

Odaya girdik. İsteksizce etrafa bakınıyordum ama bütün Tokyo'nun ayağımın altında olması beni heyecanlandırdı. Bütün şehir, yüksen binaların ışıklarıyla daha da güzel gözüküyordu. Bulunduğumuz oda tahminen on yada on birinici kattadır diye düşündüm. Bu kadar yükseklikte olmak beni biraz korkutsa da manzaranın güzelliği insanı rahatlatıyordu.

Oda kahverengine bürünmüştü adeta. Koyu kahve koltuklar, krem rengi duvarlarla oldukça uyumluydu. Kocaman -gerçekten kocamandı- bir yatak ve karşısında dev ekran bir televizyon. Chanyeol'ün buraya ne kadar ödediğini düşündüm. Daha sonra buna gerek olmadığını ve kendimi sadece ona masraf çıkarmaya adamam gerektiğini fark ettim. Tekrar manzaraya yöneldim.

" Baekkie. " Bana seslendiğinde gözlerimi manzaradan çekemedim. Kafamı sallamakla yetindim.

" Sana seslendiğimin farkındasın değil mi? " Yüksek çıkan sesi tüylerimin ürpermesine sebep oluyordu. Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum. Arkamı döndüğümde, yatağa uzanmış elinde bir gezi rehberi kitapçığı tutuyordu.

" Yanıma gel. " Boşta kalan eliyle bacaklarına vurdu. Kucağına oturmamı istiyordu. Çatılmış kaşlarını görünce ısrar etmedim. Yanına gittiğimde bileğimden çekti. Dengemi kaybedek kucağına düştüm. Beklemediğim bir hareketle çenemden tutup yüzümü kaldırdı. Bakışlarımı yakalamış, kaçırmama izin vermiyordu. Gözünü bir kere bile kırpmamış olması beni biraz gerdi. Yüzüme yaklaşıyor, nefes alış verişlerini dudaklarımda hissedebiliyordum.

" Baekhyun, " Nefesimi tutmuş, ne yapacağını bekliyordum. " Sana zarar vermek istemiyorum. " Sesi fısıltıdan farksızdı.

Islak dudakarını dudaklarıma sürttü. Bir kaç saniye öylece bekledi. Bir kaç saniye bana bir kaç saatmiş gibi gelsede bunun için pişman hissetmedim. Bir yanım devam etmesini istiyordu, bir yanım yüzüne yumruğu geçirip oradan kaçmak. Üstü dudağımda dilini gezdirdikten sonra geri çekildi.

Kitapçığın ilk sayfasını açtı ve "  Ashikaga Flower Park " yazan kocaman başlığı gösterdi. " Buraya gitmeliyiz. Her zaman buraya gitmek isterdim. " Hiçbir şey olmamış gibi davranması sinirimi bozmuştu.

Obsesionante // ChanBaekWhere stories live. Discover now