Final/ Part-2

8K 257 66
                                    


(Final part 1'in devamıdır.)

Ve bir ölüm daha bize merhaba der, ömrümüzden sevdiklerimizi alır, pişmanlıklarımıza pişmanlık ekler ve her şey toz olup gider. İşte aslında hayatın üç günlük olduğunu, hızla akıp gittiğini o zaman anlarsınız. Hiçbir şeyin önemi kalmaz gözünüzde, sonuçta ölüm var her şeyin sonunda.

Deniz'i, Miray ve Cenk'e bırakıp, koşa koşa hastaneye gittik. Büyüklerin cezasını biz birçok kez çekmişken, şimdi kendi cezalarını üzerlerine alınmıştı.

Ona bir kere bile baba dememiştim. Belki hak etmiyordu ama beni her şeyden çok mutlu ettiği zamanlar çoktu. Belki kabul etmek istemiyordum ama bana gerçekten babalık etmişti.

Eski bir anım, hafızama hücum ederken, gözyaşlarımda usulca yanaklarımdan süzüldü. İlkokul birinci sınıfım. Bir babalar günü düzenleniyor fakat babam işinin oluğunu söyleyip her defasında beni savıyordu. O gün okulda o kadar çok ağlamıştım ki, amcam –aslında biyolojik babam- dayanamayarak okula gelmiş, kendini babam olarak göstermişti. O gün keşke babam, amcam olsaydı, diye düşünmüştüm. İşte gerçek babamdı, ama beni mutlu etmemişti. Annemi istemediği bir şeye zorlamıştı, dünyadaki en iğrenç şeyi yapmıştı, hem de abisinin karısına.

Ama şimdi bir ölüden farkı yoktu. Morga indiğimizde Emir'de en az benim kadar yıkık döküktü. O da yıllarca görmediği babasını kaybetmişti. Evet, onun babası da iyi biri değildi ama babaydı işte. Sevip okşamasını istediği bir babaydı, belki öyleydi belki değildi, Babaydı. Henüz, kimse gelmemişti.

Morgun kapısı yavaşça aralanırken, gözlerimi kapatıp, içten dudağımı ısırdım. En azından onu, son görüşümde farklı ağırlamalıydım. Önce ben girdim ve Emir dışarıda bekledi.

Görevli kapağı açıp, üzeri kapalı öz babamı dışarı çıkardığında yutkundu. Onu öyle görmeye hazır mıydım? Bilmiyordum. Ama istiyordum. Görevli, gözlerime bakarak onayı aldıktan sonra, çarşafı yavaşça kaldırdı.

Oydu. Yüzü renksiz, ifadesiz, gözleri kapalı, hatta sanırsam biraz da şiştiğinden o değil gibiydi. İnanmak istemedim, ama ne kadar inkar etmeye çalışırsam çalışayım, bu kişi Kenan Akgül'dü. Ağzımda zorla tuttuğum hıçkırığın ses çıkarmamak için ağzımı kapattım. Bir adım daha yaklaştım ona, bedenim güçsüzleşiyordu sanki. Ona bir kez olsun, baba demek istedim. Babam... Belki suçlu olanda bendim, özürde dilemek istedim.

''Baba,'' dedim zorlanarak. ''Be-benim babam.'' Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. ''Özür dilerim. Sen, benim hep kahramanımdım. Evet, son olaylar üzdü. Suçsuz, günahsız insanlar üzüldü. Ama biliyorum, sen iyiydin. Kalbinde hep bir iyilik vardı.'' Kelimeler, dudaklarımdan güçlükle dökülürken, son bir şey daha söyleyip morgun çıkışına yöneldim. ''Seni seviyorum, baba.''

Dışarı çıktığım an, gözlerimi kızarmış Emir beni karşıladı. ''İyi misin?''

İyiyim, demek istedim ama vücudum izin vermedi ve kendini boşluğa bıraktı.

Emir'den

Zeynep, kucağıma yığılırken, hastanede olmamızın avantajından onu bir odaya taşıyıp, yeniden morga indim. Babam... Bizi yıllar önce bırakıp gitmiş adam, şimdi de ölümüyle gitmişti. Aslında inanmak gelmiyordu içimden. Ölüm zordu. Babam... Her ne kadar bize babalık yapmamış olsa da, bizi terk etmiş olsa da babaydı işte. Atsan atılmıyor satsan satılmıyordu. Hele de artık hayatımızda yoksa, çektirdikleri bile aklıma gelmiyordu. Yüzü bembeyazdı, konuşmuyordu, aşağılamıyordu, kızmıyordu. O sanki sadece uyuyordu. Gözümden bir damla yaş düştü. Benimde artık baba olmamın verdiği duyarlılıkla sanki ona daha çok bağlanmıştım. Şuan ölü olmasına rağmen... Bunu kimin yaptığını bilmek zorundaydım. Babamla son vedalaşmamı da yaptıktan sonra Zeynep'in yanına çıktım. Uyanmış olmalıydı. Odaya girdiğimde polislerde yeni girmişti.

ELMA ÇEKİRDEĞİ (Tamamlandı)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن