24.Bölüm

4.1K 214 1
                                    

Multimedya da Toygar Işıklı-Korkuyorum şarkısı var. Bölümü okurken dinlemenizi tavsiye ederim. :)

Keyifli Okumalar :)

Yine bir psikolog randevusu... Hastane de kaldığım zaman ki psikologum yine güler yüzle beni karşılamış ve krem rengi, orta büyüklükte ki odasında unvanının ve isminin yazılı olduğu masasının hemen karşısında ki deri koltukları göstermişti. ''Otursana...''

Gülümsemeye çalışarak başımı sallayıp kızıl saçlı doktorun karşısına çantamı kucağıma alıp oturdum.

''hoş geldin canım, nasılsın...''

Sıcak gülümsemesine karşılık ''Hoş buldum, iyiyim teşekkürler'' dedim.

''Pekala... Kendini nasıl hissediyorsun?''

''Pek iyi hissettiğim söylenemez...'' dediğimde kaşlarını havaya kaldırdı.

Psikolog Fatma Hanım'ın hiçbir şey anlatmayacağını bildiğim için her şeyimi ona anlattım. Beni öyle bir özveriyle dinliyordu ki...

''Peki erkeklere güvenememenin nedeni baban mı? Yoksa eski sevgilin mi?'' diye sordu.

Ben bile bu soruyu daha kendime soramamışken Fatma Hanım'ın açık açık sorması içimde bir şeylerin büzüşüp eridiğini hissettim. ''Bilmiyorum...''

''O zaman bu günlük biraz geçmişine gitmeme ve geçirdiğin travmayı görmeme izin verir misin?''

Boş gözlerle doktora bakarken kafamda geçen soruyu kendi cevapladı. ''Bana güvenebilirsin...''

Gerekli şeyler hazırlandıktan sonra üzerimdeki montu çıkarıp, karamel rengindeki pofuduk koltuğa geçtim. Kafamı yine yumuşak kolluğa yaslarken derin bir nefes aldım.

Fatma Hanım da dönen sandalyesine otururken bir kalem ile defteri de eline aldı. ''Gözlerini kapat...'' dediğinde başımı yavaşça sallayıp gözlerimi kapattım.

Birkaç dakika sonra kendimi geçmişimde buldum. Babam, abim, annem, ablam hepsi orada. Gülüyoruz, eğleniyoruz. Abim güzel esprileri ile bizi güldürüyor.

Sonra başka bir zamana geçiyorum. Babam bana bağırıyor ben ağlıyorum. Ona inanmadığımı, bir babanın bunu nasıl yapabileceğini, yaptığı her şeyi anneme anlatacağımı söyleyip duruyorum.

Başka bir zaman dilimine geçtim. Bu kez lise çağında bir öğrenci gibiyim. Pek ergen gibi durmuyor aksine ne yaptığını iyi biliyor gibi. Semih'i görüyorum sırada, sonra da kucağında oturan -en iyi arkadaşım dediğim kız- Buse'yi. Gülüşüyorlar, adeta yiyişiyorlardı.

İkisine de birer tokat atıp sınıftan koşarak çıkıyorum. Ağlıyorum... Ağlıyorum... Hıçkırarak... Tıpkı babamın yaptıklarından sonra ki gibi...

Bir an da nefes alamamaya başlıyorum... Boğazımdan ciğerlerime oksijen gitmiyor.

Bir anda gözlerimi açıp etrafı inceledim ve sonra gözlerim Fatma Hanım'ı buldu. Fatma Hanım bana bir bardak suyu uzatırken gerçekten de nefes alamadığımı hissetmiştim.

''Boğuluyor gibiydin, 'nefes alamamaya başlıyorum' dedin'' dediğinde gözlerimi kaçırdım. ''Üzgünüm Zeynepciğim, bu anıları yeniden sana yaşatmak, acı çektirmek istemezdim'' dediğinde Hiçbir şey söylemedim.

Yerinden kalkıp kırmızı topuklu ayakkabılarının çıkardığı tok seslerle masasına geçerken ben de geçip deri koltuklara geri oturdum.

''Bu günlük bu kadar yeterli, şu an sorunu tam olarak çözemedik ama...'' dedi ve biraz duraksadıktan sonra devam etti. ''Ya ilaç tedavisine başlayacağız ya da rehabilitasyon merkezinde bir süre kalacaksın.''

Gözlerim bir anda şaşkınlıkla büyüdü. ''Nasıl yani... Bana deli teşhisi mi koyacaksınız?'' dedim hiddetlenerek. ''Ben deli değilim Fatma Hanım.''

''Zeynepciğim, deli olduğun için değil zaten içinde bulunduğun durumu yenmen için. Bir abla tavsiyesi gibi düşünebilirsin'' dediğinde sesinin bu denli sakin kalmasına şaşırmıştım.

''Dediğiniz gibi bugünlük yeterli'' dedim sakince.

Ben yerimden kalkıp montumu koluma alırken Fatma Hanım gülen gözlerle bana baktı. ''Haftaya Salı günü yine bekliyorum''

Kendimi soğumuş havaya atarken aslında psikologla konuşunca kendimi rahatlamış hissettim. Ama bu rehabilitasyon merkezi canımı sıkmıştı. Bana deli diyeceklerdi. Çektiğim sıkıntıları, bunalımları bilmeden bana yargısız infaz yapacaklardı.

Yağan karı, yağmuru umursamadan yolda yavaş adımlarla yürüyordum. Kafam da bin tane düşünce vardı ki bunları düşünecek hali bile kendimde bulamıyordum.

Normal de karla karışık yağmur yağıyordu fakat bir an da üzerime gelen ıslaklık çok farklıydı. Yolda biriken sular, hızlı geçen bir araba ve ıslanan elbiselerim...

''Salak mısın be sen? Az yavaş gider insan!'' diye bağırdım. Islanan şortuma ve kalın kilotlu çorabıma bakarken ileri de arabanın durduğunu fark etmemiştim. Bir anda araba geri geri gelip yanımda durdu ve sürücü camını indirince gördüklerim karşısında ufak çaplı bir şaşırma sonrasında ürkme ve en sonunda kızgınlık geçirdim.

''Ne yaptığını sanıyorsun?'' dedim dişlerimin arasından.

''Hah!'' Dilini dişinde gezdirip, alayla kıvrılan dudağı ve gözlerindeki alayın aksine sert gözlerle bana asır gibi gelen bir süre bana bakıp başını öne çevirip ıslak yola baktı. Sonra çenesinde yeni çıkmaya başlayan sakalını kaşıyıp bakışlarını tekrar bana çevirdi.

''Sen bana salak mı dedin?'' Şuan da dişlerini sıktığı belli oluyordu. Ben cevap vermeyince her kelimeye vurgu yaparak bana bağırdı. ''Sen bana salak mı dedin?''

Bende aynı birikmiş sinirlerimle bağırdım. ''Evet sana dedim'' Bir anda arabadan inmeye başladı. O inerken ben devam ettim. ''Ne oldu?, Yine kolumu sıkacaksın beni yine mi yere iteceksin?'' O kadar çok bağırıyordum ki birkaç gözüm bize çevrilmişti ve bağırmaktan boğazım yanıyordu. Gözlerim doldu. Tüm bunlar canımı yakıyordu. ''Söylesene!'' diye bağırdım tekrar.

''Yaparım'' dedi bağırarak. ''Ve sadece kolunu sıkmakla bırakmam.'' Sesi ürkütücüydü şu an ama bana şu an ki zaman diliminde bir anlam ifade etmiyordu. ''Öldürürüm seni''

Son söylediği kulağımın yanından geçen bir silah sesi gibi içimi işlerken gözlerinin derinliklerine baktığım da gözlerimi kıstım. ''Öldürür müsün?'' dedim fısıltıyla.

İçimi garip bir yüzün doldururken yağan lapa lapa kara kara baktım. Şu an tek istediğim bir kar tanesi olmak ve gökyüzünden süzülürken kaybolmaktı.

''Öldür o zaman!'' dedim bağırarak. ''Ne duruyorsun?''

Bir damla göz yaşı yağan kara karışıp akmıştı sanki.

''Her şeyin bir yeri ve zamanı var güzelim'' dedi yine o sert ifadeye rağmen alayla. ''Önce amcan'' Yüzünde tiksinç bir ifade oluştu. ''Sonra sen. Sırayla'' dedi son kelimeyi vurgulayarak. Sonra hızla kolumu bıraktı.

Kolumu ovuştururken burnumu çekip, gözyaşlarımı hızla elimin tersiyle sildim. Kimsenin benim zayıflıklarımı görmesini istemiyordum. Beni aciz, duygu sömürüsü yapan bir kız gibi görmesinden yana değildim.

''Kendini fazla büyük görüyorsun Emir Çınar'' dedim kafamı dik tutarak. Dudaklarım alayla kıvrıldı. ''Kendini bu kadar büyük görme. Maazallah bir şeye takılırsın falan'' Duraksadım. Sonra ellerimi hafifçe iki yana açıp '' Bom!'' dedim bomba patlar gibi.

Ciddi yüz ifadesine bürünüp gözlerimi baygınlaştırdım. ''Seni kaybetmek istemeyiz. Değil mi?''

***********

Biliyorum... Biliyorum... Geç ve kısa oldu, hatalarım da var. Kusura bakmayın :)

ELMA ÇEKİRDEĞİ (Tamamlandı)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora