EÇ-7.Bölüm

9.6K 414 5
                                    

(Bölüm şarkısı = Manevra - Kabullenmek mi lazım)

Keyifli Okumalar! :)

Emir'den

Tam tamına iki gündür Kenan'ı arıyordum. Pes etmedim her defasında onu kaçırmama rağmen.

Gönderdiği videoda Eda'ya yaptıklarını izledikçe acım tazeleniyor öfkemi taze tutuyordu. Buna karşılık Kenan sonunda bana yeni bir mesaj göndererek onu aramayı bırakmamı belirtmiş sonunda da tehdit etmişti.

Beni aradığı ve bu videoyu gönderdiği telefonu numarasına bende karşılık olarak bir mesaj gönderdim. ''Elinden geleni ardına koyma Kenan! Elbet bir gün seni bulacağıma ve kardeşimin intikamını alacağıma emin olabilirsin''

Öyleydi. İstanbul'a gitmem de ve Ankara'ya geri dönmem de bunun büyük payı vardı. O pislik dediği Eda'ma, sarı saçlarına, o baktığımda denizi gördüğüm mavi gözlü güzel kardeşime bunu yapmayı göze aldıysa bende onun canını almaktan çekinmezdim.

Bunun içine Zeynep denen o kızı da koymaya hiç çekinmezdim. Ki o da planımın bir parçası olmaktan kurtulamayacaktı. Kanlar ve genler...

***

Zeynep'ten

Okula geldiğim gibi amfinin bulunduğu kata koşar adIm çıktım. Tam olarak bir dakika yedi saniye gecikmiştim. Sınıfa girdiğim sıralarda sayın hocamız Süleyman Bey yoklama alıyordu. Şansa ki tam da benim adımda...

Gözlüklerini aşağı indirip beni bir süzdü ve ardından rencide etmeye hazırlanır görünüşünü sergiledi.

''Hiç gelmeseydin Zeynep Akgül. Bilirsin seni çok severim'' dediğinde içinden 'bilmem mi, nasıl seversin' diye geçirdim. Bu adam benden nefret ederdi. Elinden gelse beni geçirmeyecekti dersten de neyse ki bir şekilde kurtarıyorduk. Paragöz adamın tekiydi sonuçta.

Sınıf ise kahkahalara boğuluyordu. Süleyman Hoca dördü de düşmüş korkunç dişlerini gösterip güldü –ki bu kadar iğrenç bir gülümseme hayatımda hiç görmemiştim- Sonra gözlüğünü eski yerine geri yerleştirip ciddileşti ve ''Bir daha olmasın. Neyse ki bugün pek havamda değilim. Seni rencide etmeyeceğim'' dediğinde kafamı panonun olduğu tarafa çevirip sessizce ''Aman ne güzel'' dedim.

Beni duymak ister gibi ya da duymuştu ki ''Efendim?'' dedi. Kafamı ona çevirip gülümsedim ve ''Sağ olun diyorum hocam'' dedim biraz seslice. O da gülümseyip sıraları işaret etti. İlk hafta olduğundan ders işlenmeyeceğini düşünerek elimdeki telefondan oyunlara girip tavla oyunu açtım ve oynamaya başladım. Taa ki üzerimde bir çift göz hissedene kadar... 'Aman Allahım, yok artık. Bu çocuk... Beni takip edemez değil mi?' diye içimden geçirmeden edemedim. Değişik bir his içimi sarmış beni habire kötü olacaklara itiyordu.

Kafamı geriye çevirmemle

Kollarını göğsünde birleştirmiş dudağının bir kenarıyla gülümseyen ve göz kırpan bir adet takipçimle göz göze geldik. '

Şansıma tükürerek dudağımı ısırıp önüme döndüm. Kafamın her tarafından bir ses çıkarken gözlerimi kapattım. Bir çıkış yolu olmalıydı.

Kafamı eğip hala düşünürken yanımda oturan geçen seneden tanıdığım kız –Sinem- beni dürtünce kafamı ona çevirdim. ''Zeynep, bu çocuk neden devamlı sana bakıyor? Pek de yakışıklıymış'' deyip kıkırdarken önce bana döndü sonra tekrar bakışlarını az önce baktığı yere çevirdi. Bakışlarını takip edip bende oraya bakınca yine gözlerini kısmış sinsice bakan o gözlerle karşılaştım. Anında yerimde sıçrayıp gözlerimi büyüttüm ve hızla bakışlarımı tekrar eğip önümdeki kâğıtlara bir şeyler karalamaya başladım. Hala bana baktığına neredeyse emindim.

***

Ders bitip Süleyman Hoca dersten çıktığı gibi koşarak bende arkasından çıktım. O çocuğunda peşimden geldiğini biliyordum. Bu yüzden gidip Süleyman Hoca'nın peşine takılmak en iyi seçimdi. Denizden korkan yılana sarılırdı. Bu şekilde bana yaklaşamayacağına emin olduktan sonra derin bir nefes aldım.

Bu adamdan ölesiye nefret etmeme rağmen yanına gidip önünde durdum ve ''Merhaba Hocam'' dedim sevimli olmaya çalışarak. Adam beni şaşırtarak iğrenç dişleriyle gülümsedi ve sonra yüzünü buruşturup ''Merhaba Zeynep?'' dedi.

Zorla gülümsememi bozmadan konuşmaya çabaladım. ''Şey... Ben... Özür dilerim... Yani bugün için...''

Yaklaşık 15 dakikadır Süleyman Hoca'nın anlattıklarını dinliyordum. Uykum gelmeye başlamıştı fakat işe yaramıştı, o çocukta ortalarda yoktu. Atlattığımı düşündüm.

Sonunda konuşması bittiğinde sadece ''sağ olun'' deyip yanından koşarak ayrıldım. Bana yine şaşkın bakışlarını yolladığının farkındaydım fakat o an pekte umurumda değildi.

***

Kendimi dışarı attıktan sonra bir ağacın arkasına saklanıp yeniden etrafı kolaçan ettim. ''Vay be! Benden ne ajan olur!'' deyip kendimi övdükten sonra artık saklandığım yerden çıkıp rahat rahat yürümeye başlamıştım. Ta ki arkamdan biri tutana kadar...

''Bırak beni! Kimsin sen?'' derken hemen arkasından kim tuttu seni diye devamını getirmeyi istedim ama tabiî ki böyle bir saçmalık yapmadım.

Cevap vermedi. ''Kime diyorum be!'' diye bağırdım. Ama yine cevap vermedi.

Bir süre daha sürükledikten sonra sonunda beni bıraktı. Burası kampüsün geri planlarında kalmış sessiz bir yerdi ve şuanda da kimse yok gibiydi. Beni bıraktığı pozisyonu ben bozmayınca önüme geçti. Ellerini göğsünde birleştirip sağ elini çenesine dayadı ve tek kaşını kaldırdı. Bana birkaç adım daha atarken ''Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun, Zeynep?'' dedi ismimi daha baskın söylerken. Bana bir adım daha ilerlediğinde bende bir adım geriledim. Bir adım... Bir adım... Ve bir adımda daha sırtım ağaca çarptı.

Sanki düşünecek hiç bir şey yokmuş gibi adımı nereden bildiğini düşünürken, yoklamada olduğunu hatırladım. Hala önünde bağlı olan kollarını çözüp sağ elini ağaca dayadı.

''Bu ne yakınlık az geri dur'' deyip onu az ittirdim ve devam ettim. ''Ne istiyorsun? Araba parası, ders notları, hastane ücreti..?'' Yere bakarak saydığım seçenekleri umursamıyor gibiydi.

Kısacık gülüp ''seni'' deyince şaşırdım çünkü bu cevabı beklemiyordum.

Ben hala olayın şokundayken –anlamış olacak ki- açıklama yapma gereği duydu.

''O anlamda değil yanlış anlama. Senin bana bir borcun var ve benim de bir kıza ihtiyacım var'' dedi biraz alay biraz ciddiyetle.

Ben hala cevap vermeyince tamamen ciddiyete bürünüp o sinsi gözlerini gözlerime dikti. Eliyle gözünü gösterip ''Attığın yumrukların hesabını vermelisin. Öyle değil mi?'' dedi.

Hızlıca ''Tamam, ne istersen yapacağım yeter ki beni rahat bırak'' dedim. Zira bu çocuk pek normal durmuyordu.

Kafasını sallayıp gülümsedi ve ''Sevgili rolü yapacaksın. İnandırman gereken kişiler var ve eğer başarılı olursan söz veriyorum bir daha seni rahatsız etmem''

Kabul edemezdim. Ne olursa olsun. Başıma en büyük belayı da alsam kabul edemezdim. Küçük bir iş, garsonluk temizlik gibi bir şey beklerken dedikleri beni ikinci kez şaşkına uğratıyordu.

''Yapamam'' dedim sakince.

Benim aksime sertçe ''Sana fikrini sormadım. Ya yaparsın kurtulursun ya da hayatın boyunca peşini bırakmam. Bu yüzden ya-pa-cak-sın'' dedi son kelimeyi heceleyerek.

''Yapamam!'' diye bağırdım. Gözlerim dolmuştu. Beni duymamış gibi yaparak toprağı eşeledi ve ''Ben Emir... Emir Çınar.'' Deyip uzun olan bacaklarıyla hızlıca bulunduğumuz yerden ayrıldı.

''Hah! Emir Çınar'mış. Çok beklersin sen Emir Bey...'' dedim yine kendi kendime. Dolan gözlerimden, güçsüzlüğümden nefret ediyordum.

Her gece ağladığım günlere dönmeye, zor kavuştuğum bu neşeli kimliği bırakmaya hiç niyetim yoktu.

İhanetin acı tadını bir kez daha tatmak isteyen kimse yoktu bu hayatta. Bunun karşılığı ne olursa olsun.

ELMA ÇEKİRDEĞİ (Tamamlandı)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt