episode 20: geçmişe yolculuk

1.1K 284 189
                                    

hani hayatınızda çok kötü bir şey olur, öylesine kötü hissedersiniz ki o şeyi hafızanızdan silmek istersiniz ya, benim için o olay; o gün minho'nun evinde yaşananlar oldu.

gerçek anlamda yaşanmamış gibi davranıp jeongin'in varlığını beynimden sildim. minho ile tartışmamıza sebep olacağını çok düşünmüyordum çünkü sorunun tamamen jeongin'den kaynaklandığını biliyordum ama yine de herhangi bir tartışma çıkmasın diye bir süreliğine jeongin hakkında konuşmamak adına söz verdirdim minho'ya.

o haftasonu onun evinde geçti, rahatlamaya ve sakinleşmeye çalışıp sevgilimin tadını çıkarttım, ama şiir dersi yaklaştıkça ikimiz de geriliyorduk. derse girdiğimde ne olacağını tahmin edemiyorduk, ama minho beni görmezden gelmeye çalışacağını söylemişti. ben de gidip en arkaya oturacak, hayalet gibi dinleyecektim dersini. insanlar sorarsa da sadece devamsızlık için geldiğimi söyleyecektim.

sonuç olarak, gerçekten de öyle oldu. dersine gidip en arkaya oturdum ve sadece dersini dinledim. en son derste hepimizin ağzına sıçtığından kimse minho'ya kendi özel hayatıyla alakalı veya dersten alakasız herhangi bir şey sorma cesaretini gösteremedi. tatsız bir dersti ama geçmişti işte, chan ve felix de benim moralimin bozuk olduğunu görünce sormamaya başlamışlardı bir şeyleri. minho ile olan ilişkim resmi olarak bitmişti yani bizi bilen herkesin gözünde.

şiir dersinden sonraki derse de girdim ama minho ile mesajlaşmaktan bir şey almadı aklım. sevgilimin ingiliz edebiyatı uzmanı olmasına, beni kendisi çalıştırabileceği gerçeğine güvenerek ders boyu onunla mesajlaşıp imza attıktan sonra çıktım dersten, ta ki telefonumun ekranında yabancı bir numaranın beni aradığını görene kadar.

"efendim?" dedim direkt olarak kulağıma telefonu götürürken. fakülteden çıkmış, bir de sigara yakmıştım.

"merhaba jisung, jeongin ben."

ne tepki vereceğimi kestiremedim birkaç saniye. neden aradığını da anlamadım, minho ile ilgili bir durum yoktu ortada. aramasının tek sebebi kendisi için, veya yine beni ezmeye çalışmak içindi. yüzüne kapatmak aklımdan geçti ama ne söyleyeceğini de merak ettim. yine de, cevap vermedim söylediğine.

"ben... sizin fakültedeyim. abimin odasında, numaranı onun bilgisayarından buldum. eğer müsaitsen... biraz konuşabilir miyiz?"

"yok." dedim sadece. hem konuşmak istemiyordum, hem minho'nun odasına gidemezdim. "gelemem odasına, arkadaşlarım bilmiyor ilişkimizi."

"odasına gelmene gerek yok, bir mekana oturup da konuşabiliriz." neredeyse imkansıza yakın bir ihtimal olsa da, minho'nun benimle konuşması için onu tembihlemiş olabileceğini düşündüm. ama çok da mantıklı gelmedi bu, o da görüşmemizin kötü bir seçenek olduğunu düşünüyordu çünkü.

"ne konuşacaksın?"

"olanlar hakkında... bir de, abimle konuştum ve onun seninle gerçekten ciddi düşündüğünü anladım. eğer uzun süre birbirimizin hayatında olacaksak, aramız kötü olmamalı diye düşündüm."

derin bir nefes alıp fakülteden uzaklaşmaya başladım. istemiyordum yüz yüze gelmeyi. "ben uzun süre abinin hayatında olacağım, senin değil. yaşanılanları da sildim ben aklımdan, sana karşı ne sinirim var ne başka bir şeyim. senin de bana karşı olmaması daha iyi olur. konuşmaya gerek duymuyorum bu yüzden. benden uzak ol yeter."

cevap vermesini bile beklemeden telefonu kapatıp cebime attım, bir kez daha aradı ama açmadım telefonunu. o gün minho'nun evine gittim, bu konudan bahsetsem de üzerinde durmadım fazla. o da sorgulamadı. benim ve jeongin'in arasında olan şeylere karışmamanın daha iyi bir tavır olduğunu düşünüyor. zaten ben de aramızda bir şey olmaması için çabalıyorum.

standing next to you, minsungΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα