episode 9: fakülte köşeleri

1.1K 327 243
                                    

bay lee'nin evinde kaldığım üç gecenin sonunda beni yurduma bırakmasının üzerinden tamı tamına beş gün geçmişti. fakültede ona rastlamamıştım hiç, dersimiz de çarşamba olduğundan uzun süre beklemem gerekmişti. uzun bir süre onu her anımda yanımda bulduktan sonra yurtta uyumak çok zor gelmişti bana. evden çıkmadan üzerine birkaç fıs parfüm sıktığım sweatiyle uyuyordum geceleri, haberi bile yoktu bundan.

oda arkadaşlarım benimle dalga geçtiğinde onlarla beraber gülsem de içten içe üzülüyordum. o kadar imkansızdık ki biz, herkesin gözünde benim yaşadığım hisler aptal bir hayranlık olarak gözüküyordu. chan'a olanları anlattığımda kızmıştı resmen bana. nasıl adamın evinde yarı çıplak gezebilirmişim, bay lee bunlara nasıl izin verebilirmiş, bay lee'ye artık eskisi gibi bakamayacakmış... pişman etti beni anlattığıma.

evet yanlıştı belki, belki sahiden yapmamam gereken şeyler yapıyordum ama bu seviyeye geldikten sonra ben bay lee'yi en azından benim sevgimden haberdar etmeden duramazdım ki. sonuç ne olacak olursa olsun, bilmesini istiyorum çünkü. çünkü beni reddetme ihtimali olduğu kadar beni mutlu etme ihtimali de var. o dört günü boşuna geçirmemiştik, yaşımın sandığından büyük olduğunu öğrendiğinde boşuna şaşırmamıştı, her ne kadar kızsa da insanların ikimizi yanlış anlayacağını düşünüp beni boşuna yurttan uzakta bırakmamıştı. 

yanımda olan tek kişi felix'ti diyebilirdim sanırım. bu zamana kadar kendisi bay lee'yi hep yakışıklılığından bahsederken överdi, benim yaşadıklarımı ve hislerimi anlattığımda ise direkt olarak geçmişte söyledikleri için özür diledi. gerek yoktu böyle bir şeye, çünkü bundan üç ay öncesine kadar ben adamı tanımıyordum, felix ise adamın tek bir dersini kaçırmayıp not tutuyor, notlarla beni çalıştırıyordu. tabii ki hoşlandığım adamı övsün, ona yükselsin demiyorum ama, geçmiş için özür dilemek de saçmaydı.

sonunda onu göreceğim çarşamba günü erkenden sakince uyanıp duş almıştım. evet, aşk insanı sabahın bilmem kaçında da uyandırıyor. okula giderken özen falan gösteriyorsunuz kendinize, güzel gözükmek istiyorsunuz o kişiye. ben de bay lee'nin gözünde parlamak istediğimden bulabildiğim tüm nemlendiricileri sürdüm yüzüme. vişneli dudak kremimi her zamanki gibi dudaklarıma bocalamak yerine düzgünce sürdüğümde hazır olduğumu düşündüm. kendime birkaç beden bol gelen, kendimi içinde en güzel hissettiğim gömleğe bocaladığım parfümden sonra çıktım zaten yurttan. fakülteye vardığımda girişte elim sigara paketime uzandı ama üzerime sıktığım parfümü sikip atmak istemedim. dersten sonra içebilirdim.

direkt olarak amfiye geçtiğimde bay lee'nin üzerimdeki etkisini sorguluyordum. benim gibi günde bir paket bitiren adama yaptıklarına bir bakın. yanıma gelirse, kokumu alırsa diye sigara içmiyordum.

felix ve chan'ın önündeki sıraya oturup onlara döndüm. ikisi de şaşırmıştı erken ve bu kadar dinç bir şekilde gelebilmeme.

"ne oldu sana? bi güzelleşmişsin sanki."

"yataktan kalktığım gibi gelmedim, ondandır belki." söylediğimle felix'i güldürmüştüm ama sürekli olarak ortada olan konu -bay lee ile olan durumlarım- yüzünden chan bana umutsuz bir bakış attı.

"onun için mi yaptın?" dedi sesini birkaç ton düşürerek.

"yapsam ne olur?" kavga veya inatlaşma değildi. hatta keyfim gayet yerindeydi, birkaç dakika içinde yüzünü görecektim.

derin bir nefes alıp başını iki yana salladı. abartıyordu bazen. ne var yani öğretmenime yanıksam? bu bu kadar absürt bir şey değil ki. üniversite serbest bir ortam, eğitim bakanlığına bağlı bir kurum bile değil. öğrenciler üzerinde denetim oldukça az. evet aramızda herhangi bir şey olursa yönetim tarafından duyulmasının hoş sonuçları olmazdı ama sonuç olarak şu an ona bahsettiğim tek şey bay lee'ye olan hislerimdi.

standing next to you, minsungWhere stories live. Discover now