episode 3: kahve ve sigara

1.1K 267 31
                                    

canlı müziğe bay lee'nin gelmesinin üzerinden iki gün geçtikten sonra, yani pazartesi günü okula gittiğimde chan ve felix'e başta bahsetmemiştim olanlardan. yani, bir şey olduğu da yoktu ama bay lee'yi içkili bir mekanda görüp konuşmak biraz garip hissettirdiğinden arkadaşlarıma anlatma değerine sahip bir olaydı.

açık olmak gerekirse birkaç saat boyu anlatmak ve anlatmamak arasında gidip geldim. chan da, felix de çevresi fazlasıyla geniş insanlardı. ben okuldan sadece o ikisiyle arkadaştım ama onlar neredeyse herkesle muhabbeti olan insanlardı. bana karşı ayrı bir yakınlıkları tabii vardı, üçümüzün edindiği arkadaşlığı diğer kimseyle kuramazlardı da zaten ama... bilmiyorum. sadece anlatmak istemedim sanırım.

düşündüğüm şeyin aptalca olduğunu fark etmem için birkaç saat geçmesi, fakültenin bahçesindeki rahat koltuklarında yayılırken konuşacak konumuz kalmadığında fark ettim. sadece bay lee gibi sert ve kuralları olan bir adamın hakkında sadece benim bildiğime emin olduğum bir bilgiyi başkalarına anlatmak biraz yanlış bir şeymiş gibi hissettirmişti. ama sonra durup düşündüğümde, neden sadece ben görmüş olayım ki? belki de gece hayatında fazlasıyla aktifti ve bölümden birileriyle sürekli karşılaşıyordu, bunu bilemezdim.

hem, chan ve felix'e kimseye söylememeleri gerektiğini söylersem beni dinlerlerdi. ayrıca konuşacak konumuz da kalmamıştı.

"size ne anlatacağım," dedim bu yüzden oturduğum koltukta doğrularak. aramızdaki sehpanın üzerinde kahvelerimiz ve küllük vardı. fakültenin bahçesi bir sürü masa ve etrafındaki rahat koltuklarla doluydu, bahara girdiğimizden boş gördüğümüz gibi kendimizi koltuklara atıyorduk.

"ne anlatacaksın?" felix elindeki telefonu anında kapatıp kenara koyduğunda kıkırdadım. anlattığım şeyleri dinlemeye bayılırdı.

"cumartesi günü bara kim geldi tahmin edin." işlere biraz daha heyecan katmaya çalışmaktı tek amacım. asla tahmin edemezlerdi yoksa.

"kim geldi? sınıftan birileri mi?"

"sayılır, düşünün biraz."

"sayılır ne demek ya? ya sınıftandır ya değildir." kafası karışan chan'a güldüm. yeni bir sigara yakmak için paketimi elime almıştım bir yandan da.

"fakülteden ama sınıftan değil."

"kantindeki çıtır mı?"

yüzümü buruşturdum. felix kantinimizde çalışan herifi yakışıklı buluyordu. ben nefret ediyordum.

"kantinde çıtır yok, biraz daha düşün."

"hocalardan falan mı lan?" chan da kendi sigarasından birisini elini çakmağa siper ederek yaktığında gülerek başımı salladım. zeki adam, tak diye anlıyor.

"oha, hangisi o zaman? kadın mı erkek mi?"

"erkek." yüzümdeki sırıtış git gide daha da büyüdü. asla tahmin edemeyecekleri birisiydi çünkü. evet diğer hocalara göre gençti, yakışıklıydı, daha günümüz aktivitelerinde bulunabilecek birisiydi falan ama öyle bir nemruttu ki boş zamanlarında şiir yazdığını düşünürdünüz.

"bara gelecek kadar genç?" chan doğru yolda ilerlediğinde kafasını karıştırmak istedim. bu yüzden arsızca sordum: "yaşlılar bara gidemez mi?"

"bay park'ın kafasının barı kaldırdığını düşünüyorsan sen bilirsin tabii."

hem felix, hem ben seksen yaşındaki profesörümüz bay park'ı barda hayal edip sesli bir şekilde kahkaha attığımızda bahçedeki birkaç öğrencinin kafası bize dönmüştü ama umursamadım çok. bir kez de yüksek sesten ortamı inleten grup biz olalım.

standing next to you, minsungWhere stories live. Discover now