episode 12: tuvaletin duvarı

1.6K 333 395
                                    

şu son bir hafta, hayatımın en yorucu haftalarından birisini yaşamıştım. bay lee ile sarıldığımız haftanın ertesi hafta vizelerim başladığı için ve alttan ders bırakmamak gibi bir takıntım olduğu için köpek gibi çalışıyordum sınavlara. üniversite hayatım boyu alttan aldığım tek ders bay lee'nin güz yarıyılındaki şiir dersiydi. sinirlerimi bozsa da onu yarım dönem daha görmek anlamına geldiği için takmıyordum çok.

vizelerin bittiği gibi ise kendimi gitarın başına, golden'a atmıştım. bu sürede bay lee ile çok sık konuşur hâle gelmiştik ama geneli derslerle alakalı oluyordu. anlamadığım bir konu olduğunda o dersin hocasının yanına gitmek yerine bay lee'ye mesaj atıyor, arıyor veya fakültedeysem odasına gidiyordum.

zaten ona her zaman dersle ilgili şeyler sorabileceğimi söylediğinden asla geri çevirmiyordu beni. şiir sınavının bir gün öncesinde ondan habersiz evine gitmiş, önüne bir şiir koyup gözümün önünde analiz etmesini istemiştim.

çünkü zordu. adam tek bir bakışta, şiirin daha ilk satırında 5 tane sanat türü görebiliyordu ama ben bir türlü göremiyordum. defalarca okumak, şiirde geçen tüm kelimeleri bilmekle alakalı değildi bu, yapılan sanatı anlayabilmekle alakalıydı ve bu derse çok çalışmakla yapılabilecek bir şey değildi.

bay lee bana o gece çok yardım etmişti, bana kolaylık sağlayabilecek bir sürü yöntem göstermişti ama sınavda stresten yine bilgilerimin yüzde yüzünü aktaramamıştım. yani, sınıfın geneliyle aramda büyük bir açık vardı, vize için 80 yetersiz bir puan değildi, hatta bay lee'nin dersindeki ilk beş kişinin içindeydim ama yeterli değildi işte. bir de adamın evine gitmiştim. notum geldiğinde chan ve felix beni tebrik ederken ben üzülüyordum, çünkü daha iyisini yapmak, bay lee'nin gözümde iyi bir öğrenci olmak istiyordum.

o gün orada, mutfak masasında yan yana oturmuş çalışıyorken kendimi gerçekten derse de odaklamıştım aslında. çünkü diyorum ya, bay lee dinlettiriyor kendisini. güzel de anlatıyor, ben de anladığımı düşünmüştüm ama yeteri kadar anlamamışım. sınav notumdan belli oldu bu. biraz düşününce bu sınav anında panik olmamla alakalı olabilir diye düşündüm. diğer derslerin sınavında panik olmazdım, hatta genel olarak sınavlarda stres yapan birisi değildim ama kağıdımın bay lee tarafından okunacak olması germişti beni. eğer başka bir derse bu derse çalıştığım kadar çalışsam 150 falan bile alırdım. ama bu sınavda yazdığım her bir cümlede bay lee'nin okurken ne tepki vereceğini merak ediyordum. onu ne yazmış bu aptal? dedirtecek şeyler yazmaktan çekiniyordum.

yağmurun altında sarıldığımız o günden sonra, beni kendi sınavına çalıştırdığı günde de evinden ayrılırken küçük bir sarılma vermiştim ona. teşekkür sarılması gibi. garipsemişti ama o da hafifçe sırtımı patpatlayarak karşılık verdi bana.

yeterliydi. ona sarılmama izin verecek kadar sınırları aşmamız bile yeterliydi şimdilik. hem, bu sıralar sınav dönemindeyiz diye genelde sadece sınavlardan konuşuyorduk ama benim ona anlattığım birkaç durum da vardı. benim neden gitar coverları paylaşmadığımı sormuştu mesela. sinirimi bozan bir cevabı olduğundan sorusunu cevaplamak biraz zor gelmişti ama beni tanımak istediğini gösterdiği için saklamamıştım bir şeyi. babamın bana nasıl eğer devlette bir işe girecek olursam sosyal medya geçmişimin bana zarar vereceği hakkında baskı yaptığını anlatmıştım. kendisi babama sinir oluyor şimdi. sesli dile getirmese de o gün tavırlarından anlamıştım.

cuma günündeydik şimdi. bara geçmek için hazırlanıyordum. altıma her zamanki bol pantolonlarımdan bir tanesini geçirmiştim ama elimdeki uzun kollu, üzerime yapışacak cropu giyinmek iyi bir fikir miydi bilmiyordum. oda arkadaşlarım seungmin ve hyunjin giyinmem için baskı yapıyordu ama pek emin olamıyordum. kendimi içinde rahat hissedebilir miydim, bu bir sorundu benim için.

standing next to you, minsungWhere stories live. Discover now