episode 14: tek bir cevap

1K 308 272
                                    

bay lee golden'a sadece ve sadece derslerine gelmemi söylemek için geldikten sonraki günlerim, onu ilk öptükten sonraki günlerime benzedi. kendimi bir türlü toparlayamadan bir kez daha dibi boylamakla yüz yüze gelmiştim ve dışarıdan bir müdahale olmadan kim olduğumu hatırlayamayacak hâldeydim. bu cümleyi öyle çok büyük birisi olduğum için de kurmuyorum aslında. bay lee beni mahvetmeden önce en azından istedikleri için uğraşan birisiydim çünkü ben. neler olduğunun farkına varabilirdim en azından. bir olayda en kötü kısma odaklanıp gerisini boşvermezdim.

o gün yurda altı buçukta girdikten sonra kendimi duşa atıp uzun bir süre ağladım. ama hyunjin'i uyandırmış olmalıyım ki beni banyodan çıkmam için o uyardı. seungmin odada hâlâ uyuyor olduğu için terasa çıkartıp neler olduğunu sordu. bir yalan bulamadan öylece sarılıp ağladım ona, ama artık ona da bu hâlim yetmiş olacak ki gerçeği öğrenmeden bırakmadı beni.

kendisi normalde sigara içmez, orada oturup anlattıklarımı dinlerken beraber iki paket sigara bitirdik. bay lee'den hoşlandığımı bilen herkesin aksine, öğretmenimden hoşlanmamı garipsemiyordu kendisi. garipsediği tek şey beni neden öptüğü, sonra kendisi de bana sarılıp dudaklarımı öpmemiş gibi dudaklarını sildiği olmuştu.

sanırım, o an benim beynimde bir şimşek çaktı. iki gün boyu beni neden öptüğünü düşündüm, düşündüm de düşündüm. ama bir türlü bulamadım cevap. sanırım şu an tam olduğum yerde olmamın sebebi de aradığım cevabı bulamamış olmaktı.

ben onu sevdiğim için öpmüştüm, o beni neden öpmüştü?

bu sorunun aklımda dolandığı birkaç günden sonra artık dayanamadığımı fark ettiğimde hyunjin beni gaza getirdi. güzel bir duşa sokup çıktıktan sonra saçlarımı fönledi uzun süre uğraşarak. üzerime yine bol pantolonlarımdan birisini ve kendime birkaç beden büyük siyah bir gömlek giyindim. halka küpeler ve parlatıcı etkisi veren dudak kremi.

içimde hâlâ ona karşı kırgınlık olsa da, almam gereken cevaba odakladım. bu yüzden kendimi onun evinin önünde bulmam uzun sürmedi, tek bir cümle bile kurmadım kafamda, kapısını tıklatıp beklemeye başladım. kapıyı açtığında her zamanki gibiydi, günlük ev hali, saçları dağılmıştı sadece biraz.

"jisung?"

"içeri gelebilir miyim?" dedim fazla uzatmadan. özgüvenimi kaybetmeden konuşmak, cevaplarımı almak istiyordum. kalbimin hızlandığını görmezden gelemezdim yoksa.

bir iki saniye duraklasa da kapının önünden çekilip içeri girmem için kapıyı açtı.

"salona?" ben sordum. karşısında eskisi gibi gözükmeye çalışıyordum.

"salona." her bir santimini ezbere bildiğim evin salonuna gidip oturduğumda orta sehpada açık bir bilgisayar vardı. bir de yanında bir şişe bira. cam sonuna kadar açıktı, bir şeyler izliyor olduğunu tahmin ettim.

aynı koltuğun diğer ucuna oturduğunda ona dönüp gözlerine bakabildim. günler sonra, hyunjin'in sayesinde.

"lafı uzatıp dolandırmak istemiyorum." dedim oturuşumu düzelttiğimde bana batan telefonumu cebimden çıkartıp aramıza koyduktan sonra. "bu yüzden ne hissediyorsam, ne düşünüyorsam veya neyi merak ediyorsam söylemekten çekinmeyeceğim. siz golden'a geldiğinizde bu konuyu konuşabilecek kadar sindirememiştim hareketlerinizi. bu yüzden karşınızda susup kaldım ama... bir şeyleri etraflıca düşündükçe benim de mantığıma yatmayan şeyler oldu."

derin bir nefes alıp iki elimi birleştirdim kucağımda. o gün golden'da gördüğü halimden sonra böyle toparlanıp gelmem onu da şaşırtmış olmalıydı.

standing next to you, minsungWhere stories live. Discover now